-->

24 Temmuz 2014 Perşembe

Kimin Ahını Aldım?

Sene bilmem kaç , ben orta hazırlık öğrencisiyim, sene bitmek üzere ve ben o zamanlar en yakın arkadaşımla okulun bahçesinde turluyorum. Kaderin ağlarını ördüğünden habersiz, hayatımın hatasını yapmak üzere olduğumun zerre kadar farkında olmayacak kadar salağım. Kız arkadaşım basket oynayan çocuklardan birini bana gösterdi ve o çocuktan hoşlandığını söyledi. O çemçük ağızlı çocuğu ilk bakışta hiç haz etmedim ama bana doğru gelen topa koşup da o masmavi gözlerini bana dikmesiyle bütün düşüncelerim bir anda değişti. Bahar ayında olmamıza rağmen sırf Galatasaylı diye üstünden çıkartmadığı montla nasıl kurdeşen dökmediğini bile düşünmeden çocuğa vuruldum ama, tabii ki arkadaşıma çaktırmadım dememi bekliyorsanız çok yanılıyorsunuz. Kızdan bir güzel çocukla ilgili ne biliyorsa öğrenip üstüne de o çocuktan ben de hoşlanıyorum demekten kesinlikle geri kalmadım. O günden sonra aramızda bir açılma oldu haliyle ama umrumda da olmadı, iki dakikada sattığım arkadaşımı geride bırakıp hedefe odaklandım. Eve gider gitmez çocuğun ev telefonunu bulmam gerektiğine karar verdim, evet ama nasıl? Çocuk bir üst sınıfta, ve hiç ortak arkadaşımız yok. Bizim okulda o zamanlar orta 1'ler hazırlıklarla pek muhattap olmuyor. Okuldan çocuğun numarasını istemeye karar verdim. Ve hemen bir senaryo yazdım. Bizim sınıfın en ezik, en sessiz, ve benim bunu yaptığımı en anlamayacak kızının adını vererek , o çocuktan geçen seneki ders notlarını acil almam gerektiğini , çok telaştı ve ağlak bir şekilde okul sekreterine anlattım. Yarım saat dil döktükten sonra artık elimde çocuğun telefonu vardı. Yalnız adımı da ( yani kızın adını da) not aldı sekreter. Elimde numarayı yazdığım kağıt, öyle kaldım telefonun başında. Yaş 13-14 elimde arkadaşımla ortak hoşlandığım çocuğun telefonu, mümkün değil arayıp da konuşamam, ben de o göt var mı? O zamanda yokmuş, şimdi de yok. Bir de gereksiz yere sessiz sakin bir kızı alet etmişim... O gece vicdan azabı ve ilk aşkımı sorgulamalarımla uyumadan , sabah kalkıp okula gittim... Ve o çocukla aynı serviste olan başka bir arkadaşıma olayı anlattım. Ve o kız da çocuğa ( bir bu çocuğa çemçük diyelim) anlatmış. Bu çemçük bir arkadaşımı , bir de beni incelemiş ve iki kızın ondan hoşlanmasıyla tavana çıkan poposundan fırsat bulduğu bir anda beni tercih edip, kızdan benim numaramı istemiş.
Odamda boş boş oturduğum bir gün, telefonumun çalması açana kadar her an olan sıradan bir olayken, telefonun diğer ucundaki kişinin çemçük olduğunu anlamamla, bütün vücudumu saran o titremeyi hala unutamam. Çemçük o kadar aptal bir çocuktu ki, üstelik peltekti ve ben konuşmalarının yarısını heyecandan diğer yarısını da onun peltekliğinden hiç bir şekilde anlamadım. Ama olsun , sorun değildi... Telefonu kapatırken numarasını vermeyi teklif edince ben biliyorum da diyerek salaklığımı bir kez daha ispatladım. Bu çocuk böyle iki ay benimle sadece telefonda konuştu, ve sevgilim falan olmadı. Okulların kapanmasına bir gün kala, bana çıkma teklif etti, ama kimse bilmesin ilişkimizi dedi, devlet sırrı sanki. Ben de tamam dedim ve bütün arkadaşlarımı arayıp anlattım. Hatta ondan hoşlanan , eski yakın kız arkadaşımı bile....
Biz bütün yaz çıktık, ama telefonda. Hiç buluşmadık, çemçük buluşalım dedi ama ben her seferinde buluşmaya gidecekken çok heyecanlandım ve gitmekten vazgeçtim. Sonra ben annemle tatile gittim ve o da ona haber vermediğim için benimle kavga etti. Halbuki ben haber vermem gerektiğini bile düşünmemiştim. Biz bütün yaz böyle telefonda aşkımıza devam ettik,okulların açılmasına bir hafta kala beni aramamaya başladı,telefonlarıma çıkmadı,okulların açıldığı ilk gün çemçük okula kendi sınıfından bir kızla el ele geldi. Bütün sene aşk acısı çektim, ve onların perde arkasına saklanıp oynaşmalarını can çekişe çekişe izledim. Aklım ancak o senenin sonunda başıma geldi ve bir arkadaşımla onu kıskandırmaya karar verdim. El ele önünden geçtiğim anda ,camdan beline kadar sarkıp bana bakışı paha biçilmezdi. "Ordan sarkarken düşersin de beynin patlar inşallah " dedim, ve onu kıskandırdığım çocuğa aşık oldum...
Gelelim hikayenin sonuna,
Seneler sonra çemçükle konuştuk ve üniversitedeyken düşüp beyin kanaması geçirmiş onu öğrendim.
O sattığım kız arkadaşım peri masallarındaki gibi bir düğünle geçen yaz çok hoş bir çocukla evlendi.
Adını vererek Çemçük'ün numarasını aldığım kız, telekomünikasyonla ilgili bir işte çalışıyor.
Çemçük'te bazı hasarlar kalmış.
Benim durum ortada...
Bence burda tek hatalı eski kız arkadaşım, o bana orda Çemçük'ten bahsetmese bunların hiç biri olmayacaktı....

Not: Çocuğun ev telefonu hala aklımda.

10 Temmuz 2014 Perşembe

Mira'nın Yaman'ı Ayarttığı Pantolondan Satmalıydım

Evet , belki öyle yapmalıydım ama ben oturup kendim tasarlamaya karar verdim. Aman ya nedir ki dedim , gözümde küçülttüm , bir haftadır canım çıktı. Ben bu işte çok eskiyim aslında, yılların tasarımcısı annem beni boncukların içinde büyüttü. Siz oyuncaklarınızla oynarken ben takı tasarımı yapıyordum, ben mağaza fabrikalarının içinde stilistlerle kovalamaca oynuyor, okulu kırıp, Eminönün'de boncuk seçiyordum. Tamam , kendimi çok övdüm, bundan sonraki cümlem, ben saksı değilim en çok benden ürün alacaksınız da olacak. Ama normal, çünkü çok çalıştım ve beynim sulandı. Çünkü içimdeki sefa pezevengi isyan bayrağını bir haftada açtı. Çalışmadım mı hiç çalışmam, çalıştım mı da sabahlara kadar çalışırım maalesef. Sonunda bitti, yani şimdilik... Ve bir instagram hesabı açtım, herkesi beklerim http://instagram.com/takintinindunyasi. Bu akşam ürünlerimi de eklemeye başlıyorum. Ünlülerin fotoğraflarının altına en güzel ürünler bizde yorumları yazmak istesem de bunu yapmayacağım. Ona da içimdeki tasarımcı izin vermiyor. İçimdeki kişilikler de çoğaldı bugünlerde...
Tabi başka başka gelişmelerde var ama onları da sonraya bırakıyorum. :)
İyi geceler.


2 Temmuz 2014 Çarşamba

Bir İzmir Macerası...

İki haftadır bloga tek kelime yazmamışım... Hiç biriniz de dürtmemişsiniz bu kız öldü mü kaldı mı? Neyse fazla sitem etmeyeceğim ve direkt son bir haftamı anlatacağım. Aslında bu akşam ortaokul aşkımla ilgili bir yazı yazacaktım fakat hazır İzmir maceram sıcakken onu öne aldım :) Bundan iki hafta önce c.tesi günü annem sevgili Bayan Pire ile balkonda oturmuş, bunalımlarımıza yeni bunalımlar katıp, sırayla of çekerken annemin aklına çok parlak bir fikir geldi "İzmir'e Yerleşmek"!Neden İzmir? Facebook'ta İzmir'den çok arkadaşı varmış... Ne kadar geçerli bir sebep değil mi? Bence öyle, yani o anda benim de canım o kadar sıkılmıştı ki ben de tamam güzel fikir dedim. Hatta hemen uçak biletini aldım, çarşamba gününe , çünkü evdeki bütün kıyafetlerimizi toplamamız en az üç günümüzü alır dedik. Hatta hemen bilgisayarı açtım ve İzmir'de zamanında "Atgözlüğü" orada askerdeyken beğendiğim ve tek bildiğim semt olan Bostanlı'da ev bile baktım. Tamam dedim, çarşamba gideriz,annemin akrabaları orada, kuzeninde kalır , perşembe ev bakar, cuma da taşınırız. Benim de bu organizasyonum anneme çok mantıklı geldi. Biz körler sağırlar birbirini ağırlar sözüne en güzel örnek ikili olarak, eşyalarımızı toplamaya başladık. Başladık ama bitiremedik, üç oda dolusu kıyafet... Neyse baktık böyle olmayacak, kışlıkları taşınınca gelip toparlarız diye düşünerek sadece yazlıklarımıza yoğunlaştık. Üç günün sonunda iki tane boyumuz kadar bavul, iki küçük çanta ile yazlık kıyafetlerimizin bir bölümünü yanımıza almak üzere hava alanına gidecektik ki, aynada kendimize bakma ihtiyacı hissettik ve dip boyamızın, Taksim'deki çiçekçi kadınlarla yarışır bir hal aldığını gördük. Uçak kaçmıyormuş gibi gidip saçlarımızı boyattık. Eve geldik bir telaş giyindik, taksiyi çağırdık. Bavullar bagaja sığmadı, arka koltuktaki yolculuğum yanımda boyum kadar bavulla devam ederken annem acıktı. Yolda her zaman köfte yediği yerden köfte alıp yedik. Ağzımız,elimiz köfte mi koktu acaba diye düşünmekten kaşınmaya başladım. Bütün yolculuğum bitli gibi geçti. Eminim şoför beni bitli sandı. Annem hava alanında şık ol dedi diye mini şort altına topuklu ayakkabı giydim. Bavullar çok ağır çekerken bacaklarım ayrılıyor, topuklu ayakkabılar da kayıyor. Bence şık değil salak oldum. Neyse geldik bavulları vermeye, 30 kg hakkımız var, bizde 20 kilo fazla çıktı. Ek bagajda satın almamışım, annem de ben bavuldan kıyafet çıkartırım dedi, çıktık sıradan geçtik hava alanının bir köşesine açtık bavulunu,başladı kıyafetleri çıkartıp çıkartıp çöpe atmaya.Çöp ağzına kadar doldu. Hatta bana da aç bavulunu at kıyafetlerini dedi. Atmadım. Hepsi kıymete bindi birden, girdik sıraya, yine 10 kilo fazlamız çıktı. Ödedim ve ödememle annemin konuşmaya başlaması bir oldu, neymiş efendim, eğer kıyafetlerimin yarısını atsaymışım kendisine o ödediğim parayla bir elbise alırmış. Bir elbise! Neyse bu laf dalaşımızı da tüm hava alanına duyurduktan sonra uçağımıza binmek için sıraya girdik ama yürüyemiyorum, tabanlarım o kadar ağrımaya başladı ki, insanlar arkada bekliyor, ben çakıldım kaldım. Çıkardım çantamdan spor ayakkabımı, giydim. Bekleyenlere yandan yandan baktım ve uçağa geçtim. Biz annemle otururken içeri bir çocuk girdi,annem de fazla sesli bir şekilde ve beni dürterek bak bak çocuk çok yakışıklı hemen topuklu ayakkabılarını giy dedi. E ben oturuyorum? E çocuk duydu, neyse çocuk Allah'tan yanımızdan yürüdü geçti derken geri döndü ve müsaade isteyerek yanımdaki koltuğa oturdu. Annem de çocukla muhabbet etmeye başlamaz mı? Ya ben zaten rezil oldum, sus bari. Yok! Uçak havalandı, çocuğun rengi resmen mora dönüştü. Tamam fazla sallandık, tamam biz de tedirgin olduk ama önce sararıp sonra morarmak sana yakıştı mı be adam? Ben zaten utancımdan o tarafa bakamıyorum. E dışarıya bakmak istiyorum, çocuk cam kenarında... Neyse yolculuk bitti, İzmir'deki hayatımıza başladık... Önce yemek yedik, sonra annemin kuzenine gittik. İçeri bir girdik, banyo inşaat halinde. Yaz, sıcak, hava kaç derece belli değil, ve banyo yok. Neyse Allah'tan yarın ev bakıyoruz. Eşyalı bir ev bulup hemen akşam taşınmaya karar verdik, bu arada annem bana belediyeden iş buldu, bazı salak arkadaşlarım "sana belediye baksın" esprisini bile yaptı. İzmir'e geleli henüz bir kaç saat olmuşken annem dönmek istediğini söyledi. Ertesi gün ev bakmadık. İş görüşmesine gitmedik, bir kaç yer gezdik. Komşuya gittik banyo yaptık. Şiddetli rüzgarda motora binip Karşıyaka'ya geçtik, annemin korku çığlıklarıyla şenlendik. Annemin kuzeni kardeşlerini bile aramaya kalkıştı, bize yarım saat sonra ulaşamazsanız denizin dibindeyiz merak etmeyin diye. Ben de boş durmadım, kaptan köşküne gittim. Kaptana sordum, problem var mı diye, kendisi oldukça yakışıklı olmakla birlikte benim içeride oturabileceğimi söyledi. Ama o an içimdeki Kezban bana hayır dedi çünkü seneler önce deniz otobüsünde kaptan köşkünden çıkan iki tane kaşar kılıklı kızın etkisi altında kaldım.Yolcular bunlara çok pis bakmıştı(ben de dahil). Ve nihayetinde biz 5 gün sonra dönmek üzere hava alanına doğru yola çıktık, annem bütün eşyalarını orada bıraktı. Ben yine hepsini aldım. Onun bagaj hakkını da bir güzel kullandım. Hava alanına girişte felaket yakışıklı bir çocuk bavulumu taşıdı. Ama orada yine niye Kezban olduysam teşekkür edip hemen oradan kaçtım. Bir kaç kez daha karşılaştık ve ben yönümü değiştirdim. Annemse hemen hava alanında başlayan aşkların evliliğe gidebileceği konusunda hikayeler üretmeye başladı. Dönüşte cam kenarında oturdum, uçak hiç sallamadı ama nedense ben hep düşme senaryoları yazdım,sanırım İzmir'e gelirken yanımda oturan çocuk korkunca düşündüğüm şeylerle evren tarafından cezalandırıldım, çarpıntım tuttu. Ve önümde oturan çocuk yanındakine şimdi Bursa'ya yaklaşıyoruz alçalacak uçak dedi, demesiyle o korkudan bakamadığım cama yapıştım. Hayır salak Takıntı, havadan kimi göreceksin? Şehir bile bit gibi görünürken, ve ben o şehrin üstünden geçerken içimi garip bir huzur kapladı. Anladım ki bazı şehirler sadece içinde yaşayan bazı insanlarla anlamlanıyor... Keşke otobüsle dönseydik, uzun uzun bakardım... İşte bir İzmir macerası böyle bitti, annem İstanbul'u öyle özlemiş ki, hava alanından çıktığımızda bir an yerleri öpecek sandım. Dönüşte yine aynı köftecide köfte yedik.
Yani özetle köfte yedik gittik, geldik köfte yedik...
Ve ben anladım ki bir şehir değiştirmek için insanın en geçerli sebebi AŞK mış... Olmadığımıza göre, yeniden merhaba İstanbul!