-->

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Dünyanın 8. harikası ....

En yakın arkadaşımın bir arkadaşı var, daha kışın onunla iş görüşmesine gidecekken ben annemle kapışıp kendimi sevgilisinden ayrılmış ergen gibi sahillere vurmuş ve gidememiştim. Arkadaşım da o gün o iş görüşmesinden 8 saat çıkamamış, ben de hafiften atarlanmıştım. Sonra biz bir kaç gündür bu çocuğu anar olduk, andık ya aradı çocuk, yeni bir iş için. Ben de gayet umursamaz ve normal bir şekilde parmak arası terliklerim ve tepeden topuzumla kalkıp gittim... Ve o bizden sonra geldi.
Bence bundan dünyada sadece 5 tane falan var. Çocuk işten bahsediyor, biz arkadaşımla cevap veremiyoruz. Bir de dudaklarını büze büze konuşmuyor mu, öp o anda. Benim gibi rahibe kılıkılı, frijit ruhlu birini bile bu tip düşüncelere iten bu özel üretim o anda bize dünyanın en saçma işini de önerse biz onu dünyanın en büyük harikasını bulmuş gibi görecektik o ayrı ama işler de iyi , dinleyebildiğimiz kadarıyla. Biz orada 3 saat oturmuşuz,çıkınca anladık. Çıkınca avare avare gezdik Kadıköy sokaklarında. Çocukta nasıl bir enerji varsa bizim o hiç durmayan çenelerimize kilit vurdu bu enerji. Sessizce gidip yemeğimizi yedik ve denize dalıp dalıp of çektik. Dünyayı umursamadık o an. Eve gelip saatlerce uyuduk. O an arkadaşımın çocuğu daha önceden görmüş olması bile umrumda olmadı, bu adam insanı dinden imandan çıkartır, arkadaş bile sattırır.
Adam Eylül'de bir gudubetle evleniyor sayın okuyucu, bence bu evrenin bana arkadaşına kazık atamazsın deme şekli deyip Polyanna olmaktan başka şansım yok .
Arkadaşımın annesi telefonda annem de eve gelince siz daha durun dedikten sonra da açıkçası halimiz harap. Hayır bize öyle biri geldi de biz mi hayır dedik? Bir dk. evet sanırım tam da öyle olmuş:( 27'ye kadar aman yeaaa daha kimler çıkar bununla mı evleneyim şimdi diye diye şansımı talihimi kuruttum ben.
Yemin ederim bundan koca olur belki diye muhabbet ettiğim üç çocuğa da trip attım o gün. O'nun kadar yakışıklı değiller diye.
Sonra gerçeklerle yüzleştim ve o özel üretimden aramaya kalkışırsam , annemin benim için battal boy turşu kavanozu araması gerektiğine karar vererek şu sonuca vardım.
"Huzur versin yeter!"
Kısa ama öz yazımı çocuğu sahibine asla ve asla bağışlamayarak ve artık evlensem iyi olacak diyerek bitiriyorum.
Not: Bay Tarçınlı Kahve'yi unutmuşum, geçen gün fark ettim. Gözümüz aydın.

26 Ağustos 2014 Salı

İş Görüşmeleri Olmasa....

İş hayatı dediğin dert, olması mı iyi olmaması mı henüz çözebilmiş değilim. Zaten mesleğin ne diye soranlarla da aramda geçen bol virgüllü, karşımdakinin kafasını karıştığım boş bakışlarından belli olan diyaloglarda canımı fazlasıyla sıkmaya başladı ama bugün başımdan geçen garip iş görüşmelerini ele alıp kafamı dağıtmam lazım, çünkü kafamda başka bir şey var, çok kurcaladı ve o konu bende bile açıklığa kavuşmuş değilken buradan çemkirmek pek de sağlıklı olmayacak. Neyse dönelim iş görüşmelerimize....
Benim içimde sürekli felaket senaryoları yazan bir ruh hastası olduğunu zaten bilmeyen kalmadı. Bu ruh hastası iş konusunda da son sınıfa geldiğimde cır cır ötmeye başladı ; sen asla iş bulamayacaksın.... sen asla iş bulamayacaksın.... Mezun oldum, aradan bir ay geçti bir yapım şirketi beni iş görüşmesine çağırdı. Sıfır deneyim, stajı bile şişirme yapmış bir kızım. Patron bana editör ol diyor. Atla değil mi? Olur mu,atlamadım. Ben nasıl yaparım beni yardımcı yapın dedim. O kadar saçmaladım ki, patron bana sen deli misin bile dedi. Ve kesinlikle editör olarak işe başlayacağımı söyledi. Etiler'den eve dönene kadar Google'da "editör ne yapar?" sorusunun cevabını aradım durdum. Geri zekalı ben , o kadar bunalıma girdim ki, mezun olur olmaz bu kadar bana hitap edecek bir iş bulmuş olmama rağmen sevinmeyi aklımın ucundan bile geçirmedim ve dua etmeye başladım, proje iptal olsun diye. Ve o anda evrene nasıl şiddetli bir negatif elektrik yollamışsam, normalde kabul olmayan dualarıma inat bu duam kabul oldu. Zaten bence ben sevgili ahı falan değil, o projede yer alacak sayemde işsiz kalmış insanların ahını aldım. Yoksa hangi sevgilimin bana ah etmeye hakkı var ki ? Neyse konu dağılmasın ...
Tabi bu iş burada kalmadı, haliyle başka iş görüşmelerine de çağrıldım ben, ya annem türlü tecavüz veya öldürülme senaryoları kurup peşime takıldı, ya ben sinirlenip gitmedim. Ve bu dönemlerin arasında da kendimi hep eğitime verdim. Aldığım sertifikaları ciltletsem ansiklopedi olur. Geçen baktım, içinde protokol kuralları bile var. Aldığımı bile hatırlamıyorum. Sanırım ben sabah kalkıp işe gidip , çalışacak bir insan olarak yaratılmamışım. Gerçi bugün o otel gibi hastanede toplantıdayken, topuklu ayakkabılarımla salınmak hoştu ama o da sanırım işin süs kısmı. Pendik'te otururken de Beylikdüzü'nde büyük bir firmadan iş teklifi almıştım. Ben İzmit siz Edirne , ne ayak demem bile karşı tarafı kötü etkilememişken, en azından görüşüp şansımı devam ettirebilirdim, neyse olmadı.
Sonra uzun bir süre kendimi önce ticarete, sonra kitap yazmaya sonra da yaşam koçluğuna adadım. Daha sonra annem nereden takmışsa, beni belediyeye işe sokmaya karar verdi. Olur dedim, rahat iş , saati günü belli, iş görüşmesine gitmeden bir gece önce, hiç bir gece uyumadığım gibi yine uyumadığım için, zombi suratımla evden çıkarken, koşa koşa arkamdan gelen annemin ayak sesleriyle irkildim. Uykusuzsun bayılırsın ben de geleceğim diye haykıran anneme ben şaşırmadım, kavga edecek halim de olmadığı için ses etmedim. Hayatımda da uykusuzluktan bayılmadım ama annemin felaket senaryolarından bir gün başıma biri gelecek , hissediyorum. Neyse durum buraya kadar yine normal. Bindik dolmuşa, yanıma üç insan genişliğinde bir kadın oturdu. Sarı dolmuşların arka koltuğu zaten kesinlikle 4 kişilik değil, benim kıçı küçük gören de sıkıştırdıkça sıkıştırıyor ama bu sefer 7 kişi oturuyoruz resmen. Kadın kısa etek giymiş, terliyor, ıslak bacakları da bacaklarıma değiyor. Delirdim, uykusuzum, cinayet işlemek için haklı sebebim var ama sesimi çıkartamıyorum. Dikkatimi dağıtmak için twitter'da takılayım diyorum, bu sefer de telefonun ekranına dikiyor gözlerini, nefes alıyor , resmen telefonun ekranına ciğerini boşaltıyor, nefes kokusundan başım döndü. Başım dönünce annem tansiyonum düştü sandı ve çantasından bir hıyar çıkartıverdi. Evet annem evden çıkarken, tansiyon ve kan şekeri düzenler diye yanına hıyar almış. Ve bana onu dolmuşta zorla yedirdi. Herkes bize baktı, ağzı kokan üç insan gücündeki kadın da. Sonra indik ve ben iş görüşmesine gittim. Annemin çantasının içine bakan güvenlik, yedek hıyarı gördü. Artık ne düşündü bilmiyorum...
Aslında her şeyin suçlusu o en başka iş bulamayacaksın diyen iç sesim bence.
Ya da mesleğin ne diye soran insanların boş bakışlarının negatif elektriği.
-Mesleğin ne?
-Sosyal medya uzmanı,yazar, yaşam koçu, takı tasarımcısı.
-Hımmm anladım.
Bok anladın...

Not: Ben galiba aşık oluyorum...