-->

27 Aralık 2013 Cuma

Kendimle Kalmam Lazım ( fuckin' klişe )

Sevgili Türk Erkekleri, Erkeklerimiz.... ( neden hepsini sahiplendiysem ) Bu yazım size armağan olsun...
Fotoğrafta göründüğü üzere şu klişe sözünüz "kendimle kalmam lazım" ıssız adam tribinizi duyunca benim aklıma direkt böyle bir sahne beliriyor. Haliyle ben bu adamı sıçarken düşününce ayrı bir tiksiniyorum. Zaten beyinsizlik ürünü bir cümle parmaklarınızdan dökülüvermiş ve telefonumun ekranını pisletmekte... Birde işin içine zihnimde bok girince ortam felaket bir hal aldı ben de. İlk bir kaç gün ıssız adamın kız versiyonu modunda gezdiğim doğrudur. Sokakta sakin yürüyüşler, Yaşar'ın yeni albümünü hatim etmeler, hatta bir ara kendime geldim de bir baktım ki gerçekten boynum bükük oturuyorum. Adam bana köpek dedi diye içerlemişim falan. Arkadaşlarıma anlatıyorum, bana köpek dedi inanabiliyor musun ? diye... Ve her arkadaşımın yüzünde aynı ifade, o eeee nolmuş bakışı... Haliyle ayrı bir sinir yarattı ben de tabii. Ulan diyorum üzülüyorum ben, kimse ciddiye almıyor. Dünyam yıkık ama, o kadar derdin sorunun arasında gözlerimi devire devire boynumu büküyorum. Kendimi izleyemiyorum ama haliyle kötü bir görüntü çıkmış olmalı ki çevremdekilerin şaşkın bakışlarına maruz kalıyorum. Üzüntüm bile ciddiye alınmadı anlayacağınız. Sonradan anladığım üzülmemişim zaten, o nasıl oluyor diyeceksiniz ama eski yazdıklarıma ( burada yayınlamadığım ) bir göz attım da anladım ki acı çekerken ben Mabel Matiz değil, Halil Sezai bile dinleyecek duruma gelmişim, evden çıkmamışım, ya bir de çok ağlamışım.... Okurken ayrı bir acıdım kendime de , kafam dağıldı iyi oldu.  Neyse dönelim şu " kendimle kalmam lazım" mevzusuna..
Onun aslında 2 anlamı var:
Anlam 1 : "unutulamayan meşhur eski sevgilim hortladı, ben de kendisinin kadrolu köpeği olduğum için,dört ayak kendisine koşuyorum, yayında ve yapımda emeği geçen talihsiz Sen'e teşekkürlerimi iletir, sahibime giderim."

Anlam 2 : "Kendime bir kaşar buldum, kafa rahat keyfime bakarım "

Ah ikincisi ne kadar kısa, açık ve net oldu değil mi? Vallahi benim bile yazarken içime serin sular serpildi. Bana noluyorsa...
Neyse biz şimdi benim halet-i ruhiyemi bir kenara itip bu iki durumun analizini ve bu adamcıklarımızın bu durumdan sonraki hallerini inceleyelim.....
Maalesef her iki durumda da sonlarının pek de hayırlı olduğunu yazamayacağım. Engin bilgilerim ve araştırmacı ruhum sayesinde gördüğüm şu ki;
1. durumda o giden sevgiliniz size döndüyse muhtemelen siz bir ara sıcaksınız, ana menü eski kız arkadaşınızı yeteri kadar götürdü ve engin denizlere yol aldı... Kendisi şu an sizinle ego tatmini yaşayıp , moralini düzeltip, kafasını dağıtıp, ana yemeğinin engin denizlerden dönüşünü beklemektedir. Yeşeren ümitleriniz yerle bir olmak üzere... Üzgünüm :D
Ayrıca bitmişse, bitmiştir.... Boş hayaller bunlar..... (Tecrübeyle Sabittir )

Gelelim az önce beni bile yalınlığıyla etkileyen kısacık 2. durum cümlemin giriş , gelişme ve sonuç kısmına;
Durum da cümle kadar yalın aslında....
Çat çut hop güm!
Olay bu kadar :D
Eeee ne var bunda demeyin, duygu yok. Değer mi hiç? Neyse...
Konumuz derinleşmesin... Bir de o tarz kızlarımızın yapışma ihtimalleri var, ki ona hiç girmiyorum, hepinizin başına gelir inşallah :D

Peki bu masalların sonu hep mi böyle biter? Bu kelimenin anlamı hep mi budur diyecek olursanız....

Bu iki ihtimalden sağ çıkan olmadı...
Bu kelimenin anlamı her zaman başka biri var demektir...
Bu adamların hiç biri gerçekten kendi kendine kalması gereken melekler değiller, biz de adamları bu kadar yıpratmış olamayız...
Öyle bir dünya yok, bunları hala yiyen varsa , afiyet olsun...
Kendiyle kalmak isteyen erkeklere not : Fotoğraftaki adamsınız hepiniz :) Hepiniz kendi bokunuzda boğulunda rahatlayalım...
Aaaa pardon; köpekler istedi diye atlar ölmüyordu değil mi?
Geri aldım bed duamı .ok kib by.



26 Aralık 2013 Perşembe

Kendime Küfrettim

Bir kaç gündür aklımda kışın sevgilimin(ESKİ) çemkirmeleri sonucu blogdan silmek zorunda kaldığım yazılarım var... Niye sildim? Hadi çok aşıktım, sorun istemedim sildim. Ulan salak, yedeğini al, kaydet bir yere, ya da sildim de taslaklara al değil mi? Yok... İşte böyle çirkin, böyle seviyesiz bir dürüstlük var bende. Gerçi biz buna dürüstlük değil de aşık aptallığı diyelim...
Bir de madem sildin, aradan geçmiş 9 ay şimdi mi içine oturdu demezler mi adama? Derler, diyebilirsiniz, hoş umrumda da değil, duymam.
Neyse ben böyle kendime felaket sinirliyken birden kafamda bir ampul belirdi! Benim bir blogum daha vardı, wordpress'e merak saldığım günlerden birinde aslında karakterimi oldukça güzel tanımlayan bir isimle açtığım, kenara itilmiş, üvey evlat blogum  bayantakinti.wordpress.com ,kesin buna aktarmışımdır dedim, bu saatte üşenmnedim, o şifresini bile hatırlamadığım bloga bir heves girdim....
Orada bile silmişim... 2011-2012 sezonuna ait bir yazı yok... Sonlara doğru, zat-ı muhteremi rahatsız etmeyecek bir kaç yazı o kadar....
Bir de eskileri çöpe attım diye marifetmiş gibi yazı paylaşmışım... Aferin bana...
Ama yok azimliyim illa bulacağım ben eski yazılarımı...
Ne demişler söz uçar yazı kalır, bir daha bir adam için yazı silmek mi?
Tövbe...
Not: Takıntı burada acaba çarpılır mıyım diye, iki ekmek bir tuz alıp , kafasında çevirip, ihtiyacı olana vermeye gitmiştir....

Üzülmeye Utandım...

Kafamda bir kaç gündür Mabel Matiz Ölü Pantolon çalıyor. Bu adamcağızın bu genizden gelen sesiyle uyanıyorum, uyuyorum. Nedenini bilmiyorum. Sanırım iki haftadır yaşadığım daha doğrusu yaşayamadığım saçmalığa da ancak böyle bir şarkı uyardı. Şarkıyı da tam bilmiyorum, bir iki kere dinlemişim, zamanında bu blogda aşk postları girmeme sebep olan vatandaşın ergenlikten yeni çıkmış kardeşinin twitter hesabını O'na dair bir şeyler bulur muyum acaba diye didiklerken... Kafada sadece Mabel Matiz tınısı var, sözler yok.... Neyse baktım bu böyle olmayacak şarkıyı açtım defalarca dinledim. Madem kafamda çalacak o zaman sözleriyle çalsın... Hem bir yandan da belki kendi  kendime anlamlandıramadığım garip ruh halimi beynimin şarkıya olan takıntısıyla çözerim diye düşündüm. Olmadı...
Neyse bu geyikten sonra asıl mevzuya keskin bir giriş yapmam lazım farkındayım ama iş o noktaya gelince ben de yazma yetisi denen şeyden eser kalmıyor. 
Yalnız şunu anladım, zor olan birine aşık olmak değil, o hayatında herkesten farklı yere koyduğun adam çekip gittikten sonra başka birine şans verme cesaretini gösterip, yanılmakmış. 
Hep bunu bilir bunu söylerim, bir şey çok iyi başlıyorsa ve karşındaki insan çok düzgün görünüyorsa o buz dağının görünen kısmı muhabbetine illa ki dönecektir. 
Bir de garip bir ayrılık evresi oluyor böyle durumların;
Malum ayrıldık, üzülmek lazım ( beyin buna programlanmış ), hafiften mod düşerken hoopp iç ses devreye giriyor, buna mı üzüleceksin, siktir git.
Bir de böyle zamanlarda istemediğinden insanın kısmeti açılır da açılır, biri çıkar yazar, n'olucak ya bi deneyeyim dersin , o ağzına sıçtığım iç sesim yine devreye girer, saçmalama daha yeni bir ilişkiden çıktın, çorba olur.
Ulan üzülsem iç ses, keyfime baksam iç ses. Ne istediğini ben çözememişim başkası beni napsın? Günler böyle dengesizliğin dibine vurmuş geçip giderken, sudan çıkmış balığa döndüm. Kendime bile anlatamadığım , şuursuz, abarttığımı kül tablasına bakıp yuh dediğim de anladığım günlerdeyim.Kimseye de anlatamıyorum ki taşak geçiyor herkes, mizacımda ciddi değil ki benim, haliyle aşık olunca da, unutunca da kızınca da kimse anlamıyor. 
Yalnız eski sevgili laneti diye bir şey var artık ben buna inanıyorum. Adam artık nasıl ah etmişse , göçtüm ben. Allah'tan blog okuyacak kapasitede biri değil , bunları okuyup da zevkten dört köşe olamayacak. Yazık ya çocuk sosyal medya uzmanını Facebook hackleyen biri sanan , saf bir şeydi. Yalnız bu saf arkadaşımızın nasıl bir ah etme sistemi varsa , ondan başkası bana dokunamıyor. Küt bir şey oluyor , her şey bozuluyor. 
Daha öncelerde ah etti madem başkasına yar olamıyorum , bir zahmet kendisi gelsin diyen iç sesim de konuşmuyor artık. 
Ben bu son yaşadığım olayla, daha ancak bir öncekinin izlerini def etmişim demek ki bünyeden, yeni yeni susturabilmişim sadece O olmalı diyen iç sesimi, susturabilmişim de içimdeki karaktersiz adam mıknatısı bu kadar aktifken al birini vur ötekine hesabına dönüşmüş olay.
Adama geber dedim;
Bana "köpekler istedi diye atlar ölmez" dedi ya :D 
Demedi daha doğrusu , bu durumda kişnedi....
Futbol camiası bu adamcık bu lafı kullandı diye yasta...
Ve ben gerçekten bu sefer üzülmeye utandım, zaman zaman da üzüldüm ve kendimden utandım...

Not 1 : Sevgili Mabel Matiz, son cümlemi yeni bir şarkı sözün için sana bağışlamak istiyorum...
Not 2 : Mabel Matiz'in Ölü Pantolon isimli şarkısının " yehiiiiiii heyyaaaa yehhiiiii heyyyaaaa " bölümünü de tüm eski sevgililerime armağan ediyorum ( Kendisini at zanneden de dahil )
Yazımı bitirirken bu kadar konusunu edince , şarkıyı da paylaşmak farz oldu...
İyi dinlemeler , haydi hep birlikte yehiiiiiii heyyaaaa yehhiiiii heyyyaaaa , yehiiiiiii heyyaaaa yehhiiiii heyyyaaaa!!!!!!!!!


24 Aralık 2013 Salı

3 Yüzük Arasındaki 7 Farkı Bulunuz....

Bu gece oturdum, başımdan geçen yüzükleri düşündüm. Her gece hayatımdan geçen büzükleri (eski sevgili,adi eski dost vs.) konu etmek olmaz değil mi?
Bu gece mevzuya oldukça objektif, maddesel ve kendi açımdan bakmak istiyorum. Mümkün olduğunca laf sokmamaya çalışacağım ( zor ama ).
Neyse beyin devrelerim yanmadan konuya girmek yerinde olacaktır.
- YÜZÜK 1 : 16 yaşında, hayatının baharında, saf bir kızdım.( yemediniz mi?) vallahi öyleydim. Nişantaşı'nda bir mağazada tek kalan t-shirt'ü kızın biriyle aynı anda beğenip kavga ederken, kızın yanındaki çocuğa aşık olmuş, orada kavgayı bırakıp kızla kanka olmaya başlamış, bana sümüğünü atmayan bu çocuğa uzun bir süre uzaktan uzaktan salyalarımı akıtmıştım. Sırf çocuğa yakın olabilmek için, bunların bütün arkadaş grubunu kardeş bellemiş, her gün her birinin evine kahveye gitmeye başlamıştım. Bu bana sümüğünü atmayan beyefendimiz, bir sene sonra çat diye parmağıma yüzüğü geçiriverdi. Artık bu bir sene içinde nasıl evlenilecek kız profili çizdiysem ben, adam sevgilim bile olmayı düşünmedi, direkt yüzük. Kezban gibi hissettim o an kendimi.
-YÜZÜK 2: Uzatmalı sevgilimin annesi, biricik salak oğluşunun asla akıl edemeyeceğini anlamış olacak ki, kendisi bana bir yüzük hediye edip aile himayesine geçirmişti. Hatta çocuk o kadar salaktı ki, bunu satıp iddaa bayisi açalım mı? diye bir soruyla karşılaşmıştım. O anda da kendimi Kezban gibi hissettim.
-YÜZÜK 3: Okulun kafesinde yapılan büyük! bir organizasyonla parmağıma saçma sapan bir yüzük takılmıştı. Zaten olayın saçmalığı okul kafesinde takılmasından belli olmuştur sanırım. Yüzüğü takan sevgilinin o gün boynunun tutuk olması ve anasının boynuna koyduğu banyo havlusuyla oraya gelmesi de ayrı bir gereksizlik olmuştu. Yine kendimi Kezban gibi hissettim.

Şimdi ben bu olayları bu gece neden düşündüm?
Ben bu yüzüklerin hepsini şuursuzlukla takmışım. Kendimi hep Kezban gibi hissetmişim. Sorun kesinlikle bende olamaz( bunu hiç kabul etmediğim gibi şimdi de şiddetle etmiyorum). Organizasyon bozukluğu var bu üç durumda da, nedir bozuk olan derseniz, cevap çok açık organizasyonda bozuk olan taraf adamların ta kendisi.
Konuda ortak nokta üçünün de şu an yaşamıyor olması desem :) Düşünsenize yüzüğün laneti diye bir durum var ve adamlar bana yüzük takar takmaz ölüyor!
Yok yok son ikisi hala yaşıyor. ( Allah'ın taktiri, demek ki daha bu dünyada çekecekleri var).
Birincisi için bir şey diyememe sebebim ölünün arkasından konuşmak istemeyişimdendir. Yaşasaydı, kesin bu blogdan nasibini alacaklar listesinde ön saflarda yer alırdı.
Ayrıca her ne kadar maddiyatçı olmasam da burada dikkatimi çeken yüzüklerin sırasıyla değerlerinin düşmesi. Hayır, bundan sonra alacağım yüzüğün plastik olmasından çekinmiyor değilim.
Bir de bu adamlar yüzük takınca bana hep ayrılacakmışım gibi geliyor. Seneler önce yaşlı, evlenmemiş ve çirkin bir teyze bana yüzük takmak uğursuzluk getirir,ayrılık getirir demişti de ben de ondan etkilenmiş olmalıyım ki, adamlar yüzüğü verdiği anda beni bir telaş alıyor. Sıçtık, ayrılacağız moduna giriyorum, kendimi bu role öyle kaptırıyorum ki, kendim sebebimi yaratıp bir güzel ayrılıyorum.
Yazıdan çıkarılacak sonuç;
Yüzük: İlişkide kız tarafının kendisini Kezban gibi hissetmesine sebep olan, erkek tarafının karakterine ve cimrilik seviyesine göre türü zümrütlü,pırlantalı ya da metal olarak değişebilen, benim gibi paranoyak kız tarafında ayrılık korkusu yaratan, yaşlı teyzeye göre uğursuzluk getiren, halka.
Yani gereksiz...
Belki de adamlar gereksizdi bilemedim ki ben onu...
Aaaa ben laf sokmayacaktım değil mi? Neyse unutmuşum onu!


22 Aralık 2013 Pazar

Nokta.

Her tesadüf bir başlangıçtır, finali sen oynarsın, perdeyi kader kapatır. Daha da söylenecek söz yok bence, en kısa yazım olsun bu...
Not: Blogger burada göt olmuştur, eziktir....

18 Aralık 2013 Çarşamba

Kezban'dan Selamlar....


Buradan 3 senedir bir türlü görüşemediğim, Facebook sayesinde bana ulaşan ama bir türlü buluşma ayarlayamayan ortaokuldan bir arkadaşıma itirafta bulunmak istiyorum.
(Blog'u bu şekilde kullanmaya başladığıma göre bir sonraki yazımda Almanya'daki amcama, İzmir'deki akrabalarıma selam da yollarım)
Ama bu itiraf önemli!
Sene 2010 Facebook'tan bir arkadaşım beni buldu ekledi ve direkt yazmaya başladı. Anladım ki eleman bana halleniyor. Yalnız çocuk annemin idealindeki damat adayı, neyse döndü benim gözüm her gün buluşalım yazan adama tamam deyiverdim. Aldı mı beni bir korku. Dedim tamam bu çocuk beni götürecek. Gerçi bunu muhtemelen ben değil içimdeki Kezo söylemiştir ama olsun o da benim bir parçam sonuçta.
Korkum şu, bu çocuk beni evden arabasıyla alacak, ya yemeğe değil de ormana götürüp tecavüz ederse?
Bu korku beni o kadar etkiledi ki, yemek yiyeceğimiz yerde buluşalım dedim. Tamam dedi.
Buluşacağız tamam ama çocuk çalışıyor, akşam yemeği yiyeceğiz haliyle bu çocuk beni dönüşte eve bırakmak isteyecek, ya o zaman ormana götürürse? Yok, düşündükçe panik atağım kat kat artıyor. Elim, ayağım titriyor.
Bir de niye orman? Onu hala çözebilmiş değilim, önceki hayatımda ormanla bir sorunum oldu sanırım...
Buluşmaya bir saat kala babaannem öldü dedim, gitmedim.
Bir sonraki buluşma teşebbüsümüzde başka, bir sonrakinde başka derken 50 buluşmada var olan olmayan bütün yaşlı akrabalarımızı öldürdüm. Babaannem için tam 3 kere öldü demişim. Eleman en sonunda senin babaannen geçen sene iki kere öldü canım dediğinde de, hiç bozuntuya vermedim ve kendimden gayet emin bir şekilde benim 3 tane babaannem var, benim dedem köy ağası dedim.
Ben Kezban'ım diyemedim. Sen beni ormana götürürsün diyemedim.

Babaannem yaşıyor.


Her şey yolunda...