-->

13 Haziran 2014 Cuma

Topuklarıma Sık Sevgilim....

En yakın arkadaşım yazlığa gitti, biz kendisiyle her ne kadar telepati yoluyla anlaşıyor olsak da bunun bokunu fazla çıkarmadan normal insanlar gibi bütün gecemizi mesajlaşarak geçiriyoruz. Geçen gece yine böyle her zamanki gibi bütün işlerimizi gecenin bir vaktine bırakmış ve sıkışmış vaziyette işlerimizi tamamlamaya çalışırken bir yandan da mesajlaşırken olay birden çok farklı bir boyuta kayıverdi. Gece üç, gerizekalı sevgililer gibi birbirimize hadi artık konuşmayalım, işlerimizi bitirip erken! yatalım, sen sus önce sen sus mesajlarımızı atarken konu birden birlikte tatil yapmaya geldi. Ağustos ayında birlikte yazlığa gitme kararı aldık, bundan sonra kendisinden D.K(29) olarak bahsedeceğim çünkü olayın bundan sonrası da gerçekleşse üçüncü sayfa gazete haberi olabiliriz. Evet yine dağılmaya meyilliyim, konuya devam ediyorum. Madem seninle Ağustos'ta yazlığa geliyorum, sizin yazlığın etrafı da otel o zaman ben bu yaz annemin kriterlerine uygun damat adayımı almadan oradan gelmem dememle , benim D.K(29) 'un müstakbel kocamı bulması arasında taş çatlasın 10 saniye geçmiştir. Bana oradan bir mafya çocuğu buldu. Buldu da, o kadar bahsetti ki ben çocuğu merak etmeye başladım, çocuğun soyadını da bilmiyoruz. Malum babasının her mafya gibi bir takma adı var. Soyadıyla anılmıyor adamlar. Parçaları birleştiriyorum, google'da çocuğu arıyorum, yok. Ama benim bir tanecik sosyal medya uzmanı arkadaşım D.K(29) işi gücü bıraktı, hemen çocuğun twitter sayfasını buldu. Tam kafamda canlandırdığım gibi, çocuk dünyaya mafya babasının oğlu olmak için gelmiş. O tiple zaten başka bir şey olma ihtimali yokmuş yani. Hani kuantumcular, karmacılar vs. diyor ya ailelerimizi biz seçiyoruz diye, çocuk bunların bu tezine örnek olmak için dünyaya gelmiş. Toparlak suratlı,esmer,keskin bakışlı, rakı masasında çekilmiş fotoğrafıyla şahsen ben pek bir uyumsuz oldum. Çünkü fotoğrafımı yanına koyup gerçekten baktım. Daha sonra D.K(29)'u çocuk hakkında soru yağmuruna tuttum. Biz evlendiğimizde hep orada mı yaşayacağız sorusunu bile sordum. Yani çocuk hazır, çocuk bunca yıl beni bekledi. Ayrıca arkadaşımın arkadaşı bile değil, ama biz onu da düşündük, klişe bir plan yaptık, aynı plajda denizde girdiğimiz için ben boğulma numarası yapacağım. Niye klişe derseniz , yani bunlar ağır adamlar, çok da organize olmaya gerek yok değil mi? En son adımla çocuğun soyadı uyar mı konusunu abartıp göbek adımla bile uyumuna baktık. Garip oldu, şair ismi gibi oldu. Bu konudaki en gerçekçi sorumu en son sordum "bu çocuk benim topuklarıma sıkar mı?" ,geçmiş ilişkilerimdeki hal ve tavırlarımı göz önünde bulunduracak olursak kurşunu sadece topuklarıma yemek bile çocuğun iyi haline denk gelmiş olmama ya da Allah'ın  sevdiği kulu olmama bağlanır. Ben bu adamı üç günde delirtir dördüncü gün de beynimi dağıttırır üçüncü sayfa haberlerine çıkarım. Zamanında ünlü olmakla ilgili hayaller kurduğum doğrudur, lakin tadını çıkarmadan göçüp gitmek gibi bir hesabım da yok. Zaten boş anımda anneme de çocuğu gösterip olayı öyle bir dallandırıp budaklandırdım ki, annem korkudan beş dakikada tam tamına 8 ölüm senaryosu yazıp sonrasında da Allah'ın beni koruması için maşallah dua etmedi, hatim indirdi. O sırada çocuğun muhtemelen poposunda pireler uçuşuyordu. Ben ve D.K(29) işlerimizi bitirememiştik, sabah olmuştu ve annem senaryolarına kaptırıp uykusuz kalmıştı. Üç uyumayan kadın, her şeyden bir haber bir mafya çocuğu ve üstüme asla oturmayacak aldığım anda o ruh haliyle bana posta gazetesinde şiirler yazdıracak saçma bir soyadıyla bu aşk hikayesi de başlamadan bitti.
Zaten bana en çok Bay Tarçınlı Kahve'nin soyadı yakışmıştı. Başlamadan bitsin bu iş, ayrılalım mafya çocuğu,ok,kib,by!

9 Haziran 2014 Pazartesi

İşte Bunlar Hep O Ortaokuldaki Münazaralardan...

Bugün aklıma nereden geldiyse ortaokuldaki münazara yarışmalarımız geldi, tahmin edersiniz ki ben hepsine katılır, çenemle de karşı tarafı bayıltırdım, hatta o da yetmez kendi grubumun dahi konuşmasına izin vermez , o sırada da önümdeki kağıda karşı gruptan çıkışta sıkıştırılacaklar listesi yapardım. Hoş sıkıştırmazdım da kimseyi, sinirim çabuk geçer benim. Ama bugün düşündüğümde anladım ki her bu münazaralar yüzünden kavgacı olduk biz, hayır izleyenler bundan neden zevk alıyor , bu nasıl bir ego tatminidir onu da çözebilmiş değilim. Horoz dövüşü gibi bir şey bu. Küçük yaşta tartışın demek bu...
İşte ben tam bunu düşündüm ya, akşam hoooppp karşıma bunu ispatlayacak bir şey çıktı. Ulan Evren, o kadar şey düşünürüm de karşıma çıkmaz, çıka çıka böyle salak düşüncelerimle alakalı şeyler çıkıyor. Neyse olayı anlatıyorum....
Akşam Facebook'tan bir arkadaşımın paylaştığı bir fotoğrafın altında çocukla yorumlaşmaya başladık. İkimizde aynı fikirdeyiz, televizyonda haber sunan bir spikeri eleştirdik. Aslında eleştirmedik de , eğlendik biz, çat bir sorunlu yorumlaşmamıza dahil oldu. İdeolojilerden girdi, siyasetten devam etti, bana sığ düşünüyorsun bile dedi, içimden ah keşke dedim, konu Bülent Ersoy'u neden eleştirmiyorsuna kadar gitti, arkadaş aynı zamanda kahin, neyi eleştirip neyi eleştirmediğimi bile hissedebiliyor. Allah'ım sanırsın Facebook'ta değiliz, hatta ortaokul münazarasında bile değiliz, uluslararası bir konuşmanın içerisindeyiz, konu egoya kadar kaydı, konu çok dağıldı, psikolojiden, insan haklarına , insan haklarından, kıyafet özgürlüğüne, kıyafet özgürlüğünden, eleştiri özgürlüğüne kaydı. Sonra çocuk fotoğrafı kaldırdı. Sonra konu tam da benim tahmin ettiğim gibi çıktı. Kız çocuğa yazıyor, garibim bizi sevgili sanmış, kıskançlıktan kimlik değişimine uğramış, kendisini akademisyen sanmış. Google'dan öğrendiği üç beş afilli kelimeyle çocuğa şov yapıyor. İyi hoş da benim ne suçum var embesil? Biz ortaokulda mıyız embesil? Münazarada mıyız embesil? N'oldu konuşunca, kitap mı hediye ettiler sana embesil? Yazık, çocuğa da iki saattir trip atıyormuş özelden. Ve hala boş zamanında google'da "üç adımda nasıl akademisyen gibi konuşurum" makalelerinden ezberlediklerini çocuğa yazıyor. Çocuk sakin karakterli, genelde insan kırmayan, kızlara da baya baya saygılı bir tip. Halbuki bu durumda kes yeter diyebilmeli bir erkek, ama belki o da kızı kıtlık zamanına saklıyor bilemeyiz. Bence bu kızcağız ortaokul zamanında katıldığı bir münazarada çok pis göt edildi. O gün bugündür facebook yorumları üzerinden kendisini tatmin etmeye çalışıyor. Ya da biri buna erkeklere ancak kendisini böyle gösterebileceği konusunda salak biri akıl vermiş. Grup projelerinde ezmişler bunu, çok görev vermişler, belki de yüksek lisansa hazırlandı ama bunu almadılar okula, duydular tabi münazarada göt olduğunu...
Sevgilisi de yok belli, çünkü o biliyoruz ki bazı kızlarda hırçınlık yapıyor.
Neyse ne, bütün akşam bir embesille uğraştım , ama sonuç olarak kızın derdi çocukmuş.
Kıza not: Çocuk sana cevap vermiyor çünkü benimle konuşuyor gerizekalı.
İyi geceler :) Follow my blog with Bloglovin

7 Haziran 2014 Cumartesi

Kafam "ortaya karışık"

Şu an kafamda öyle çok şey var ki bir konuya yoğunlaşamıyorum, onun için bu gece madde madde kafamı okuyacaksınız, muhtemelen bir kısmınız bu blogu bu kızın kafası düzelmez deyip bir daha uğramamak üzere terk edecek, kalan sağlar bizimdir diyerek madde madde kafamın içini çözümlemeye başlıyorum....
1-Dün gece rüyamda birine aşık oldum, tanımıyorum çocuğu, yılbaşı gecesiymiş, siyah topuklu swarovski taşlı ayakkabı ve siyah mini bir elbise giydim fakat çocukla kaplıcalara gittik.... O kıyafetle beni neden kaplıcaya götürdüyse artık öküz...
2-Aklıma şu http://takintinindunyasi.blogspot.com.tr/2014/04/allah-beni-neyle-snadn.html?view=flipcard yazımda bahsettiğim yapışkan çocuğun yaptığı son olayı anlatmadığım geldi. Ben o yazıyı yayınladıktan sonra da o adamdan kurtulamadım. Hiç cevap vermememe rağmen durmadan mesaj attı bana, instagram fotoğraflarıma yorumlar yaptı, sertifika aldım tebrik etti, periyodik olarak her izin gününde buluşalım dedi. Bu arada da sevgilisiyle fotoğraflar paylaşmaya devam etti. Ve en sonunda son bombasını patlattı. Kanser oldum ben dedi, ölüyorum ben buluşalım bile dedi. Ve bunu söylerken çalışmaya devam ediyordu. Siz ömrünüzün bitmek üzere olduğunu bilseniz, çalışmaya devam eder misiniz? Tövbe yarabbim, akıllısı beni bulmaz ki...
3-Babam hiç aramıyor yine bu aralar, sinir oluyorum. Ve oğlak erkeklerinden nefret etmek için kendime her gün yeni yeni sebepler üretiyorum. Allah bunları yaratırken içlerine duygu koymayı unutmuş.
4-Yanağımdaki İzzet Altınmeşe'nin beninin amcasının oğlu olduğunu düşündüğüm sivilcem iki haftadır geçer gibi oluyor ve geçmiyor. Üstelik dün gece ona aşırı derecede sinir olup sıktım, ucu yoktu , patlamadı ve kan oturdu. Bugün sokağa çıkmadım onun yüzünden. 
5-Bay Tarçınlı Kahve'nin bütün arkadaşları çakma Facebook hesabımdan arkadaşlık isteğimi kabul etti, bir tek onunki beklemede ve gün geçtikçe onun hesabını didikleme isteğim sınırlarını aşıyor, hissediyorum en sonunda arayıp kabul et şunu diyeceğim.
6-Sırada bekleyen başladığım iki kitabıma tek satır yazmadığımı fark ettim. 
7-Yukarı da paylaştığım fotoğrafı iki gün önce instagram hesabımda paylaşmıştım, bugün o domuz suratlı kız Twitter'da bu aralar kilo almaya başladım :(, diye tweet atmış. Yediklerime biraz dikkat edeyim ben :) Nasıl olsa ayrılmışlar...
Madem dileklerimi yerine getiriyorsun sevgili Evren,
O zaman lütfen biraz daha huzur, biraz daha hayat! 
İyi geceler ... 

5 Haziran 2014 Perşembe

Domuz Suratlısın!

Geçen akşam yine beni bir şey dürttü. Derin Facebook araştırmalarına daldım. Allah'ım içimdeki bu ergen ne zaman ölecek benim? Üç gündür tam bir facebook aşığı olarak yaşıyorum. Eski bir hesabım vardı, onu açtım, Bay Tarçınlı Kahve'yle ortak bir dostumuzun ( artık benim değil ama ) profilini didiklemeye başladım, yer bildirimlerinden etiketlenen insanların profillerini didikledim, ve benim Bay Tarçınlı Kahve'yi böyle bir kızla gördüm. Ama aynı bu, bu Miss Piggy'nin sadece diş telleri eksik. Bana neden böyle oluyor bilmiyorum, eski sevgililerimin yeni sevgililerini kıskanamıyorum ben. Adamların ciğerini biliyorum ya, kıtlıktan bununla takılmıştır diyebiliyorum, sarılışından, bakışından bile sevip sevmediğini anlayabiliyorum. Ama bu olay beni aldı da eskilere götürdü. Ben bu adamın başka eski sevgililerini de böyle didik didik etmek zorunda kalmıştım. Hatta sosyal medya hesaplarında durmadan bacaklarını paylaşan bir kızımız vardı, onu bir ara baya sıkı takibe almıştım, ta ki kız "Aşk-ı Memnu Bittiğinden Beri Kendimi Boşlukta Hissediyorum:(" diye tweet atana kadar... O kızla bu kızın benzer yanları benden tam 9 yaş küçük olmaları, benim bunları takip bile etmemem lazım biliyorum, ama gel de onu benim meraktan yaratılmış bedenime ve bunu asla algılayamayacak olan salak kafama anlat. Yok durduramadım kendimi, çakma bir facebook açtım, hepsini ekledim. Bay Tarçınlı Kahve'yi de ekledim , o henüz kabul etmedi, ama kız hemen etti. Şu an onun profilini ondan daha iyi biliyorum. Yalnız kız gülmediği zaman gayet fotojenik. Ama benim Bay Tarçınlı Kahve takıntılı adamdır, o kızın o telleri varken onunla hayatta öpüşemez o. Buradan yanlış anlaşılmasın, tel takan kimseye lafım yok, benim derdim bu kızla, bunun teli olmasa , ben bunun başka yerine takardım yani. Ama olsun, o kız bu adamın tipi değil! Olmasın da zaten, ben yine Allah'ın sevgili kuluyum da bu konuda beni hafiften hafiften vuruyor. Zaten iyice baktım, son yer bildirimlerinde hiç ikisinin adı geçmiyor, ortak arkadaşlarının da hepsini inceledim, yüksek ihtimalle (%100 olmalı) ayrılmışlar.
Bu arada her daim adamı savunan adi iç sesim de hemen konuştu zaten "ne var yani , sen kimseyi hayatına sokmadın mı, denemedin mi ?" diye...
E doğru söylüyor. Söylüyor da ... Hemen kafamda Ajda Pekkan'ın şarkısı çalmaya başlıyor...
Alın siz de dinleyin, bu gece perşembe gecesi ben Katina Falı bakmaya gidiyorum.

Son bir soru: "O domuz suratlı karıyla tarçınlı kahve içtin mi hayvan herif!"

2 Haziran 2014 Pazartesi

Her telden...

Bir önceki yazımda çok içli çok mühim bir olayla karşı karşıya gelmiş gibi yazmış olsam da durum öyle değil tabii ki...
Bakalım bu yazmadığım zaman diliminde neler olmuş diye konuya girecek olursam konu çok dağılacağı için sadece ada maceramı anlatarak bu geceyi noktalamayı düşünüyorum.
Tahminen on gün önce annem ben ve bir arkadaşı adaya gittik. Buraya kadar sıkıcı, sakin ve sıradan olan günüm tabii ki öyle geçmedi. http://takintinindunyasi.blogspot.com.tr/2014/04/kritik-misiniz.html yazımın sonunda bahsettiğim şu 32 yaşındaki psikolog çocuk da günün ilerleyen saatlerinde annemin davetiyle bize katıldı. Bunun adı uzun olsun. O'na çok daha kötü isimler de takabilirdim fakat vicdanlı davranma taraftarıyım, sonra evren başka yerlerimizden acısını çıkartıyor. Neyse ben oteldeyken bu uzun haber verdi ben de bunu gittim vapur iskelesinden aldım. Annemle arkadaşı da aramıza katıldı, biraz oturup gittiler. Ya bu uzun ilk gördüğümde çok yakışıklıydı, yani çok olmasa da annem çok yakışıklı dedikçe ben de gaza gelmiştim ama çocuğa bir haller olmuş, bir de daha önce hiç yan yana yürümemişim ben bununla, adam çok uzun. Ben uzun erkek sevmiyorum. Sevgililerimin hepsi kısaydı benim. Ben adama bakarken boynum yukarı kalkmamalı,bir de gerçekten cüce gibi hissettim kendimi, neyse oturduk bir yere boyumuz eşitlenmiş oldu, ben başladım uzuna Bay Tarçınlı Kahve'yi anlatmaya... Dakika 1 gol 1! Sonra biraz yürüdük, uzun elimi tuttu yürürken, ama ben hala aynı konuyu anlatıyorum.... Konuyu bitirirken de ben bir kere sevdim, öncekileri sevdim sandım, sonrakiler de umrumda değil bile dedim. Hayır niye gaza geldim bu kadar onu da anlamış değilim. Neyse biz otelde kalacaktık, ben de tek kaldığım için piyango bana vurdu, gittik benim odama, tabi uzun eminim farklı hayallerle o odaya dalmıştır ama durum hiç de öyle olmadı. Ben odaya girdim, tam sırtımı yatağa dayayıp oturayım diye kendimi arkaya attım , çat diye kafamı vurdum. Ama ne vurma! Beni aldı mı bir korku, Allah'ım dedim ben burada beyin kanaması geçireceğim, bu da annemlere haber vermeden kaçacak. Böyle düşündükçe midem bulanmaya , başım dönmeye başladı benim. Bindim çocuğun tepesine, ölüyorum ben kurtar beni diye. Hemen google'dan baktım, beyin kanaması belirtilerine, okudukça da bütün belirtileri göstermeye başladım. Dilinizi çıkarın , gözlerinizi döndürün yazdığı için de bütün gece periyodik olarak bu hareketleri tekrarladım. Bunlara rağmen, uzun sarılmaya, sırnaşmaya kalkıştı. İttim, sen beyin kanaması geçirmek üzere olan bir kızla bunları nasıl düşünürsün dedim. Garip baktı. Ama dışarı çıkardı beni, hava aldık,açıldım. Sanırım oda çok sıcak olduğu için benim midem bulanmış. Neyse çaktırmadan 24 saat uyumamak için uzunu da çenemle ayakta tuttum, o kadar çok konuştum ki, uzunu ter bastı, gitti duş aldı, bir de o anda su sıcak değilmiş, buz gibi suyla aldı duşunu, oh olsun ona. En sonunda uzuna sen hep Facebook fotografındaki gibi kirli sakallı ol ve güneş gözlüğünü hiç çıkartma dedim. Yapacak bir şey yok, gözlüklü haliyle gözlüksüz hali arasında değil 7 , 77 farkı da bulurum ben. Ayrıca tek kaş. Yani anlayacağınız benim bünye bu çocuğu almadı. Sabaha kadar da uyumadım. Sabah uzun gitti. Sonra da annemle ben eve döndüm. Uyudum, uyandım bir baktım boynum bükük. Bunu anlamıyorum, kendime bir baktım, sanki dün gece götürülüp terk edilmiş kız moduna hemen geçivermişim. Yatakta oturuyorum, boynum sola doğru bükük, uzun hakkında bir ton şey düşünerek, gözlerimi deviriyorum, döndürüyorum... Elim telefonda, puşta bak aramadı diyorum. Yahu niye arasın demeyin, sonuçta bütün bir geceyi birlikte geçirmişiz, bu da bir paylaşım... Neyse düşündüm düşündüm, buna mesaj attım, bir arkadaşının sorduğu bir site vardı onun hakkında. Cevap gelmedi! Aradım, açmadı. Sonraki üç günde özelden aradım. Açmadı. Neyse demek ki sadece bana değilmiş dedim ve ölüm senaryoları kurdum hakkında, hatta içim acıdı, kötü davrandım, bak üç günlük dünya öldü işte çocuk diye. Ama daha sonra kapalı olan telefon açılınca ölmediğini anladım. Bir ara cesedin yanında telefonu bulan polisler mi açtı diye düşündüm ama korkmayın, kısa sürdü. Çünkü telefonu şifreliydi, bunu gördüm. Baktım ölmemiş, bilinçli yapıyor. Her zamanki gibi önce bilekten dirseğe kadar bir mesaj attım."Sen beni götürmeye çalıştın ama beceremedin ondan hırs yaptın temalı"( ihtiyacı olan varsa arşiv geniş, paylaşabilirim), daha sonra da Facebook'tan sildim. Telefonunu da sildim. Sıralama hep aynı zaten. Daha sonra da google'da adını soyadını arattım. Yaptığı mesleğin ve çalıştığı yerin çalışan listesine baktım, tam 279 sayfalık isim listesinde adamın adını aradım, her sayfada 30 isim olsa düşünün artık. Uzunun adını bulamadım, gözümden mi kaçırdım dedim bir daha baktım, yok. En sonunda bunun adı bile yalan dedim...
Geçen annemle konuşurken duydum, beni şikayet ediyordu, bilekten dirseğe kadar mesaj atmışım diye... Annem geldi yanıma arayacakmış seni dedi, gözlerimi döndürdüm ve aramasın yea dedim. Ama o an arasın istedim, birilerine trip atmaya çok ihtiyacım vardı. ARAMADI. Götümü yesin pislik.
Yalnız yine içimdeki Kezban'ı kutladım, varsın bana rahibe desinler, ya öyle olmasaydı? Ya bununla bir şey yaşasaydım ben? Bir şey olmadan aynı odada kaldım diye boynu sola kayan ben, acaba yaşasam ne yapardım?
Yazık bu uzuna ya :) Tahminimce hayatının en berbat gecesini geçirdi, buna rağmen de bütün gece bana seni seviyorum deyip deyip,evlenmekten bahsetti. Tabi yemedim...

Not: Uzun yazarken bilerek özel isim muamelesi yapmadım, yazım hatası yapmış demeyin,takarım malum...
Bir sonraki yazımda öyle bir konum var ki.... Şimdi çok taze, onu da sindirip öyle yazacağım.
Öptüm!