-->

25 Haziran 2017 Pazar

Pardon Size Abi Diyebilir miyim?

Bir haftadan fazla oldu yine yok oldum ben , ama bu sefer gerçekten çok çalıştığımdan. Ama arada abimi buldum. Evet benim bir abim varmış:) Valla DNA testi istiyorum, annemin ağzını aradım hani benden önce öyle bir durum oldu mu, olduysa çocuğu nereye bıraktın da dilenciler çetesinin eline düşmeden bir aile sahiplendi  gibisinden. Annem boş baktı. Sanırım akli dengemden şüphe ettiği bir dönemdeyiz.
Neyse gelelim o mükemmel güne...
Nasıl mübarek bir günse artık o gün, benim favori dostum Kırmızı Kafa'nın doğum günü. Hadi kutlayalım içelim dağıtalım desek, hem ruh halim içip içip naralar atacak kıvamda, hem Kadir Gecesi çarpılmaktan korkuyoruz. Napsam da Kırmızı Kafa'cığımı mutlu etsem dedim ve ona son derece sıkıcı bir toplantı ayarladım :D
Arkadaş kazığı budur işte.
Ama o ses etmedi, o da ruh halime verdi, deli gibi çalışmama verdi ve tamam dedi.
Peki ben birine kazık attığım zaman Evren boş durur mu?
Durmadı...
Şimdi ben Şile'ye yakın oturduğumdan ötürü uzun bir yolculukla Kadıköy'e geçeceğim , günlerin uykusuzluğu beni iyice duygusallaştırmış. Ama o sabah kendime söz vermişim, bundan sonra varsa yoksa işlerin kızım Takıntı bak sakın ola ki eskileri kafana takma diye almışım kendimi karşıma konuşmuşum. Buna tanık olan ev halkı usulca odalarına çekilmiş, bana adeta bir şizofren muamelesi yapılmış. Kireç gibi olmuş yüzüm makyaj tutmamış, yemek bile yemediğimden verdiğim kilolardan üstümden düşen kıyafetlerimle hint fakiri görünümünde dolmuşa bindim.
Dolmuş dediysek, sarı dolmuş. Kokmayan insanların bindiğinden :D
Zaten aksi bir durumu kaldıracak durumda değilim. Neyse beni küçük gören yanıma oturup yayılıyor. Ben de çok çaktırmadan dizimle ittiriyorum insanları falan. Böyle bir mücadele içinde yolculuğumuz tam başlayacakken annem dolmuşun kapısında belirdi. Yol uzun deyip elime bir poşet tutuşturmaya kalkıştı. Yolluk hazırlamış bana...
Sonra da arkamdan uzun uzun el salladı.
Evet Kadıköy'e gidiyorum...
Ama biz anormal bir aileyiz.
Neyse taktım kulaklığımı, gözümde gözlük, kafamda şapka, dünyayla iletişimim yok. Muhtemelen dedektif gibi görünüyorum. Ama eskiden herkesi çok takan ben, artık dünyayı umursamıyorum. Yeni sayfa açmışım. Toplantıya gidiyorum. İş , iş , iş derken Evren vurdu beni.
Bu Bay Aşk'la biz sevgiliyken, bana bir restorandan bahsetmişti, ikimizin adıyla aynı olan bir çift, kendi isimleriyle bir mekan açmış. Evlenip gitmiş ve salaş bir restoran açmış yani. Ben de söylediği ilk gün instagramdan hesaplarına bakıp mesaj atmıştım yavşak yavşak. Benim de sevgilimin adı sizinkiyle aynı. Bu ne güzel tesadüf vs vs vs vs ...
Ulan o gün cevap vermeyen insanlarsınız. Neden 2 hafta sonra cevap veriyorsunuz?
Verdiler, bize mutluluklar dilediler, tanışmak istediler, mekanlarına davet ettiler...
Dolmuştayım. Haydarpaşa'da Siyami Ersek hastanesinin tam önünden geçiyoruz. Kaptan çek sağa kalp krizi geçiriyorum demek istedim. Ama naptım? Restoran sahibine sanki babamın kızıymış gibi ayrılığımı anlattım uzun uzun. O da cevap verdi vallahi. Neyse sözleştik, mekan güzel, ben gideceğim. Rakı balık yapacağız. Hayat böyle düz bir şey değil mi?
Bakalım öyle miymiş?
Toplantıya gittim. Toplantı dediysem bi kafedeyiz, yayıncı bir arkadaşımla toplantımız. Yeni kitap için...
Toplantıya, Kırmızı Kafa'nın bir arkadaşı geldi. Kırmızı Kafa'cığımızın doğum günü şerefine...
Bir insanı hiç tanımadan kapıdan girdiği anda o geldi dediniz mi? Vallahi ben dedim.
Masaya oturdu, yayıncı arkadaş kalktı. üçümüz kaldık. Adam benim aynımın bir kaç yaş büyük erkek versiyonu. Laflar aynı, muhabbet aynı, cümleler aynı. Ve ben soğuk bir insanımdır, hiçbir şeyimi anlatamam. Bir baktım ben baya baya en ince ayrıntısına kadar Bay Aşk'ı falan anlatabiliyorum. Ama günlerce ağladığım o hikayeyi yerlere yatarak anlatabiliyorum. Günlerdir gülmeyen beni, gülmekten masaların altına sokuyor adam. Ama çaktırmadan da ayıltıyor. Muhteşem üçlü olduğumuzu hayatımda ilk kez hissettim. Hayatımda ilk kez ulan dedim, bir abiye sahip olmak nasıl güzel bir şeymiş. Ve günün sonunda o içten sarılması yok mu? O anı unutamam. O nasıl naif nasıl güzel bir samimiyettir? Bu daha başlangıç, biliyorum ki Kırmızı Kafa, ben ve O mükemmel zamanlar geçireceğiz. Hoş ben rahibe ve kezban olduğum için beni bir manastırın kapısına bırakıp gidebilir biliyorum, ama öyle bile yapsa arada kontrole gelecektir.
Size hatalarınızı güldürürken hissettiren biri olsun hayatınızda. Ben hatalarımı anladığımda gidip Bay Aşk'tan özür diledim. İçimi kemiren de buymuş , ayrılık acısı falan değilmiş. Diledim ve o saniye üstümden bütün yükü attım.Hani çok yersin midene oturur, bir soda içersin, hayvan gibi geyirirsin ( ki ben yapsam kesin kusarım) ama illa yapmışsındır. O anki rahatlama var ya, aynı onun gibi. O an o sodaya duyduğun minnet gibi :)
Soda gibi adamsın O.E ( 37 ) , sana henüz isim bulamadım ama bunu düşünmek için uzun zamanımız olacak nasıl olsa :)

Mükemmel bir sanatçı, inanılmaz bir fotoğrafçı, bundan sonra adından her bahsedildiğinde göğsümü gere gere, en önden onu alkışlayacağımı biliyorum.
Ama tüm bunların yanı sıra böyle bir abi buldum ya, kovsa bırakmam :D
Hayat bazen bazı şeyleri en başından vermiyor olabilir. 32 sene bekletmiş olabilir, ama ne demişler geç olsun güç olmasın :)
Hayatıma hoş geldin, tam eskileri çöpe atmışken, yepyeni şeylere adım atmışken, gözümü açmamı sağladığın için...
Teşekkür ederim :)  

12 Haziran 2017 Pazartesi

Her şey Yolunda...

Yüz yıl sonra çalışmaya başladım. Deli gibi çalıştım. 2 gün boyunca sadece uyumak için durdum ve hep çalıştım. Yarım yamalak almancamla , alman e ticaret sitesinde çalıştım. İyi geldi bana, mecburen odaklanıyorsun. Fonda ağlak şarkılar çalıyor mesela, ama duyamıyorsun. Çünkü anlamadığın bir dili çözmeye çalışıyorsun. Eğer sevgilinizden ayrıldıysanız, bilmediğiniz bir dilde iş bulun bence. 2-3 gün derdinizi öteleyin. Zihniniz size yok ya umurumda değilmiş oyunu oynasın. Sonra nasıl olsa ya Evren görevi eline alır, size en olmadık yerden darbesini indirir. Ya da zihniniz bir an olsun susar ve patlarsınız.
Ya da hisleriniz kuvvetlidir. Birden içiniz sıkılır.
Bana bugün markette olanlar oldu yine.
Nedir benim bu marketlerden çektiğim bilemiyorum. Gönül rahatlığıyla hıyar , domates seçemiyorum, hoş ben hiçbir şeyin doğrusunu seçemiyorum.
Ay ne geyik yaptı bu kız diyorsunuz şu an ama ben hazırlık yapıyorum  yazıya...
Neyse tamam başlıyorum o zaman.
Aldığım marulu poşetleyen görevli bana Bay Aşk'ın çok kullandığı bir cümleyi kullandı. Ya alın o anda beni yemin ediyorum marulun çıktığı yere gömün istedim. Markette ağladım lan. Markette ağlanır mı? Allah kahretmesin beni. Ama iki pıt pıt o kadar yani. Hemen toparlandım.
Sonra eve yürürken içimden bir ses bana bu adam seni sosyal medya hesaplarından sildi dedi. Ve eve gidip baktım bayantakıntı hesabımdan bir de üçüncü bir hasabım var ordan silmiş. Kişisel hesaplarım kalmış bir tek. Yalnız var ya sabah istemiştim bunu. Görmese keşke yazdıklarımı demiştim.
Şimdi de görmeyeceği için rahatlıkla yazmaya devam edebilirim artık.
Öncelikle eski yazılarımı taslaklardan çıkardım. Yayınladım.
Yaşadım ben onları. Silmek istemiyorum.
O gün de biliyormuşum bir gün o günaydın mesajının gelmeyeceğini. Benim dediğim gibi olmuş.
Sonra çalışırken bir an gözlerimi kapattım. Sadece bir an.
Aklıma boynuyla omzunun arası geldi. Başımı oraya koyduğum zaman şah damarının atışını dudaklarımda hissediyordum. Hayattı o.
Kalbi benim gibi hep hızlı atıyordu aklıma o da geldi.
3 gündür ötelediğim ne varsa hepsine ağladım. Kendime yakıştırmayacağım kadar çok ağladım. Özledim ağladım, kızdım ağladım. Küstüm ağladım.
Onu sevdiğimi inkar edebilir. İnsanız belki bir gün ben de inkar edebilirim. Ama o omzuyla boyunun arasındaki yer var ya, ne ben bir daha oradaki kadar hayatın içinde hissederim kendimi, ne de orası unutur benim sevgimi.
O unutur.
Ben unuturum.
Ama şah damarı şahit oldu bir kere.
Ben onun anlamayacağı dilden seviyorum. Ve o bu dili çözmeye niyetli değil.
Göstermemiş de olabilirim. Öyle değilmiş gibi davranmış olabilirim. Korkmuş olabilirim. Nihayetinde insanız değil mi? Boyumdan büyük sevdim ve korktum kendimden. Kendimden başkasını bu kadar çok sevmek kolay hazmedilebilir bir şey değildi belki.
Ama bu götlüğü , bu sessizliği, bu hiçlik hissini , bu derin sızıyı unutmayacağım.
Yani "Her şey Yolunda" ama Sıla'nın şarkısındaki gibi...
Neyse ben en iyisi biraz daha çalışayım.
Yoksa...

10 Haziran 2017 Cumartesi

Çünkü Ayrılanlar Hala?

Ah be Attila İlhan...
Senin zamanında kalmış o iç yakan aşklar yok artık. Stalk var, hangi orospuyla takılıyor bu adam düşünceleri var, bu da mı gol değil diyen iç sesim var...
Ama bana kızma, ben aslında hep senin anlattığın gibi yaşamak istedim aşklarımı.
Ama bu zamanda gerçekten iyi olmak saçmalık.
Diğerlerini de içim kaldırmıyor benim...
Hani çok lezzetli bir yemek yersin fakat malzemesi kalitesizdir ya, oturur midene, yediğine yiyeceğine bin pişman olursun. Öyle aşklar var önümde...
Bu aşklarda çin tuzu mu var nedir? Glikoz şurubu da olabilir...
Fazla tatlıydı belki ama oldukça baydı.
Hayatımda ilk defa şu bloga yazdığım bir adamı silmek istedim. İlk defa kaldırdım yazılarını. Onca saçma sapan adamın yazılarını kaldırmadım da, son 3 yazımı burada tutmaya bile dayanamadım. Oysa toplum sağlığına katkısı olurdu belki, kalsaydı, adeta bir kamu spotu değeri taşırdı bilemiyorum. Fakat ben kamu spotlarına da pek itimat edemiyorum.
Hani orada adamın ciğer komple gitmiş mesela, içmeyin şu zıkkımı diye yalvarıyor ya, ben gidiyorum bir sigara daha yakıyorum.
Bende ters işleyen bir düzen var belli ki...
Yazılar hep taslakta kalacak mı bilmem, yayınların belki. Çünkü yaşadım. Ben yaşadım, o yaşamadı. Belki de hiç başlamadı bilmiyorum.
Aslında belki de hiç başlamamış bir şeyleri oldurma hobim var benim. Çok akıllı kız maşallah diyenlere inat, ben bunu kullanmayacağım diye direttiğim beynim en başından beri haykırıyor da, benim onu pek bir susturasım geliyor.
Güzel fragmanlara kanıp bir bilet alıyorum. Film çöp. Yönetmene, emeğine sağlık arkadaşım diyemiyorum. Emek yok. Filmdeki kötü karakter de olamıyorum çoğu zaman. Ama en çok ne olmak istersin diye soracak olursanız, figüran olmak istiyorum. Arkadan geçip giden olmak iyidir. Bu kadar çöp bir filmin içinde illa yer alacaksam ben, figüran olmak istiyorum. Duygusuzca arkadan geçip giden olmak istiyorum.
Ben gidiyorum.