-->

29 Nisan 2014 Salı

Kritik misiniz ?

Şimdi malum yaş olmuş 29 hala evlenememişim... Beni garip düşünceler yoklamaya başladı. Ben acaba kiminle evleneceğim?
Yaş öyle kritik bir yaş ki, kendinden üç beş yaş büyük adamların çoğu evlenmiş, evlenmemiş olanlar zaten bu saatten sonra da evlenmem ben diyenler.Çok çok büyük olanlara çantada kekliksin, ama ne yapayım ben antropoza girmesine ramak kalmış adamı? Diyelim adam 45 , zaten ben ona istem dışı abi derim, demesem nolur, adam beş sene sonra pipi teklemeye başlayınca sapıtacak, 18'lik hatunlara gözü kayacak, hem ben kendimi o kadar büyük bir adamla evliliği bırak, el ele bile hayal edemiyorum. Hiç biri de hoşuma gitmiyor! Kaldık mı yine küçüklere, e onlar da henüz evlenmeyi düşünmüyor. Çoğu zaten hayatını kuramamış. Askerliğini yapmamış, ben zamanında bir kazmayı askerde 15 ay beklemişim, onu da yarım yamalak beklemişim, beceremiyorum beklemeyi... Ah 25 olsam, en güzel yaş, 23-30 arası adamları listeye al cv'lerini incele, nedir ne değildir bak, karar ver. Hepsi hazır bekliyor ya. Neyse o ayrı konu tabi. Şimdi 29'sun 23 yaşında adamı listeye alabilir misin? Alamazsın, 6 yaş yani olmaz...  Ama 25 olsam iki yaştan bir şey olmaz, 3 sene sevgili ol, söz , nişan derken , hop 28'de evlendin. 25 olsam, 30 yaşında adamla da olur. Yine 3 sene sevgili ol, söz nişan derken 28'de evlendin. Adam da 33 yaşında, erkek için normal yaş. Ama işte bak 29'ken olmuyor hiç biri. Bir kere seneye 30'sun. Ne üç sene flörtü , sözü , nişanı?
28 bile daha makul bir yaş, adamla bir sene sevgili ol , sözü nişanı bir arada yap, yaza düğün, tamamdır.
Şimdi diyeceksiniz ki senin o zamanlarda aklın nerdeydi?
Yaş 25'ken aklım bir bamyadaydı. Kitabı okuyanlar bilir sevgili Cedric. Zaten benden küçüktü, bir de yaradılış olarak küçüktü. Ondan çocuk yapsam çocuk 300 gram doğacaktı, Tövbe Yarabbim! İyi ki evlenmemişiz. Yaş 28'ken aklım bay tarçınlı kahvedeydi. O'nu herkes biliyor malum. 55 ay askere alsalar, oturur salak salak beklerdim onu. 28'de geçerli bir sebebim varmış. "AŞK". Neyse daha küçükken de bir atgözlüğüyle mücadele vermişim...
Ben demek ki şimdi akıllanmışım. Biz buna 30'a ramak kala sendromu diyoruz.
Bu yazımı da bugün içimde fırtınalar kopmasına sebep olan mahallemizin deli tuhafiyecisine armağan ediyorum! Ortada fol yok yumurta yok, kadın bana neredeyse 30 oldun daha bir koca bulamadın mı demez mi? Ben de hemen yapıştırdım cevabı, sen üç tane eskitince dengeler bozulmuş , biz o yüzden bulamıyoruz diye. Ama yine de lafın içime oturmasına engel olamadım...
Aaaa konu evlilikken paylaşmadan da geçemeyeceğim....
Henüz kesin bir şey yok ama dün akşam 32 yaşında taş gibi bir psikologdan evlenme teklifi aldım. Direkt evlenme teklifi, en güzeli! Artık adamda nasıl bir evlenilecek kız imajı çizdiysem.... E ne diye bu yazıyı yazdın o zaman demeyin, sonuçta yarın evlenmiyoruz değil mi?

25 Nisan 2014 Cuma

Fala İnanma mı?

Yandaki şekilden de göründüğü gibi bana geçen gece yine geldiler, topladım odadaki tüm ganimeti     ( fal kartlarım), açtım koltuğumun üstüne. Teker teker hepsine baktım. Biri tatmin etmedi mi hadi diğerine....  Kahve falına baktım bir şey anlamayınca bir de fotoğrafını çektim sağlam kafayla bir daha bakmak üzere. Tarot ve Katina'ya kaç tur baktım onu hiç bilmiyorum. Gecenin ilerleyen saatlerinde artık fal bakmaktan içim sıkılmaya başladı. Sonrasında da aldı mı beni bir korku, ben bu işlerle bu kadar uğraştım acaba başıma gece gece garip olaylar, odama üç harfliler gelir mi diye dikildim gecenin 3'ünde koltuğumun tepesine, başladım tövbe etmeye, Allah'ım diyorum söz bir daha bakmam baktırmam. N'olursun beni affet, ben akışına bırakıyorum her şeyi. Uyumak istiyorum, korkumdan uyuyamıyorum, kendi gölgemden irkilir hale geldim. Baktım bu gece böyle bitmez , ben de açtım ışığımı, ışıkla uyurum dedim, geceyi de bir daha falın lafını bile etmeme kararı alarak bitirdim...
Ertesi gün en yakın arkadaşlarımdan biri - ki zaten iki taneler :) -, bana bir mesaj attı.
"Hatun işin yoksa sana cazip bir teklifim var " la başlayan mesajlaşmamız, bana fal ısmarlama teklifiyle devam etti ve en son yer ve saat kararımızla mesajlaşmamız bitti.
Kim tövbe etmiş? Ben mi? Yok canım siz yanlış okumuşsunuz :)...
İki haftadır lafı edilen, yok ya çok tuzluymuş ben hayatta gitmem , o kadar da bilemez deyip de , acaba gitsem mi düşünceleriyle boğuştuğum falcıya davet edilmişim, nasıl gitmem ki?
Akşam 8'de kendimi içinde bir Allah'ın kulunun bulunmadığı her yeri tahta , biraz da esrarengiz görünen mekanın içinde buldum. Yok yanlış geldik derken içeriden falcımız geldi ve beni odaya aldı. Oturdum kadının karşısına, isim sormalar vs vs , hepinizin bildiği klişeleri geçiyorum.
İlk kartı açtı ve çat diye, sen birine takılı kalmışsın dedi.
Toprak grubu... Evet , bir öküze takılı kaldım. Ama o bunu bildi ya , Allah'ım diyorum dönecek desin. Neyse bu konuyu geçiyorum demez mi?
Ablacığım niye ? Bizim merkez konumuz bu zaten...
Geçme dedim. Geçiyorum ben bu çocuğu hiç sevmedim dedi.
Ya bir tane kart açmışsın, bu ne ön yargı?
Sevmedim dedi ya bozuldum ben, bir laf etmem lazım. Açtım ağzımı,
"Siz sevmeyebilirsiniz, ben seviyorum, benim sevgim hepimize yeter, hem zaten sevmeyin, ben kıskanırım dedim"
Kadın garip baktı.
Tutturdu bu çocuk senin kaderin değil diye, ay bu laf bana öyle dokundu ki, kadını bir an evrenin adalet terazisi gibi görmeye başladım, falı falan bir kenara bıraktım, oturdum adamın benim kaderim olduğuna dair aldığım işaretleri kadına sıralamaya başladım. Kadın anladı ki bu böyle olmayacak, tamam sor kartlara o benim kaderim mi diye bir de öyle bakalım dedi. Bir kart çektim çat diye koydum önüne , adamın adıyla aynı olan bir kart var, o kartı seçmişim. Bastım çığlığı, bu O'nun adı, işte al işaret diye. Hala yok diyor senin kaderin bu değil.
Konuyu da dağıtmak için hayatımla ilgili başka alanlara geçti, hepsiyle de ilgili çok güzel şeyler söyledi.
Yaklaşık bir saat böyle baktı, baktı...
Ve ben yine aynı soruyu sordum, dönmeyecek mi? Mesaj atmayacak mı? Kadın da en sonunda mesaj atmamı tavsiye etti, hani bence bir şey olacağından değil, ağzımın payını alayım da başka falcıların başını da yakmayayım diye bunu dedi.
Ama en sonunda mesaj atacak dedi. Ya bir de inşallah atmaz dedi, tövbe Yarabbim!
Neyse baktım benim de mecalim kalmadı, kadın da yoruldu, bir de bana soru sor deyip duruyor, böyle sor deyince de benim aklıma başka bir şey gelmiyor. Teşekkür ettim, kalktım.
Bence bana sinir oldu.
Diyeceksiniz ki gittin de noldu? Biliyor musunuz, orada o kadar dakika adamı sorarken aslında o kadar da istemediğimi fark ettim. Ya ben niye bu adamın mesaj atmasını bekliyorum ki dedim? Kendimi sorguladım. İçimden bir şey kopup gitti...
Ayrıca fala hiç inanmadığımı fark ettim. Yahu bu kadar insan enerjileri üzerine eğitimler almışım, kaderle ilgili ne varsa araştırıp okumuşum. Boş geldi.
Evet zaman zaman terapi gibi geldiği doğrudur ama ben bu saatten sonra hepinizin huzurunda kendime söz veriyorum ki baktırmayacağım.
Bence siz de baktırmayın...
Neden mi? Olacak olan her neyse kişinin hayrınadır, biri gelecekse de , gidecekse de...
Ve inanın ki kimse geleceği bilemez...
Sosyal mesajımı da verdiğime göre bu fal maceramın son olmasını ümit ederek yazıma son verebilirim...
Herkese iyi geceler :)

19 Nisan 2014 Cumartesi

Tesadüf diye bir şey yoktur!

Bunu dedikçe acaba var mıdır ? diye sorgulayacağım olaylar karşıma çıkıyor...
Bugün yine her günüm gibi ilginç bir gündü...
Asıl mesleğimle ilgili hafta sonları gittiğim bir kurs var. Yine her cumartesi olduğu gibi bu cumartesi de annemi de alarak evden çıktım ve ilk kez bu hafta derse yetişemedim. Bu arada küçük bir dip not; anneni niye derse götürüyorsun diyecek olursanız, her hafta eve geldiğimde aaa ne öğrendin hadi bana da yap dememesi adına onu da alıp götürmeyi uygun gördüm. Blogu okuyanlar annem bayan pireyi zaten yakından tanır :) kepçeye binmek için operatörü kafalayan kadın, derse de gelir yani...
Neyse konuyu dağıtmadan devam edeyim.
Derse yetişemedim. Böyle terslikler olamaz. İki saat öncesinden evden çıkmama rağmen, Taksim'e bir dolmuş bulamadım. Bulamayınca, Kadıköy'den vapurla Beşiktaş'a geçerim dedim ama Beşiktaş'ta beni Taksim'e götürecek bir taksi bulamadım. Bir tanesi de alıp Taksim'e götürmez mi? Vallahi yer beğenmiyor paşalarım! Bugün bir tanesinin yüzüne küfrettim, adam çok pis bakınca da dayak yememek adına hızlı adımlarla oradan uzaklaştım. İyice uzaklaşınca da baktım yetişecek gibi değil dönüp bir daha küfrettim! Oh olsun! Neyse 45 dakika sonra bir dolmuş buldum da Taksim'e ulaştım. Ama ders başlayalı en az bir 45 dakika olmuştu ve bende bu da bir takıntıdır, geç kalmışsam girmem. Üniversite hayatım boyunca da böyle yaptım. Zaten arada bir girmeye karar verdiğim derslere de geç kaldım,girmedim. Baktım Taksim'e de çıktım, e bari günümüzü orada geçirelim dedim. İlkokuldan beri yemek yediğim bir yer var, Taksim Büfe, orada gidip yemeğimi yedim. Sonrasında da sakince dolaşmak gibi bir niyetim vardı ama günüm annemin üşüdüm sızlanmalarıyla birden bire ona kalın bir şeyler aramakla mağaza mağaza gezme törenine dönüştü. Ve annem bu bahar ayında kendisine kaşe bir palto veya yün bir kazak bulamadığı için Terkos Pasajı'na gitmek için yürümeye başladık, bir anda kafamı Starbucks'a çevirdim ve bay tarçınlı kahveyle 2013 yılbaşında yanına gittiğimiz arkadaşını gördüm, umursamadım çünkü çocuk çok yakın bir arkadaşı değildi ve İstanbul'a taşındığını biliyordum. Ama o sırada o çocuğun yanındaki kişi sandalyesinde gerinince kalbim ağzımdan fırladı. Bay tarçınlı kahvenin en yakın arkadaşlarından biri. Ve çocuk Bursa'da yaşıyor...
Yok dedim, bu olamaz. Benim derse gitmemem için bütün dünya bana savaş açtı, ve bu olanlar bu çocuğu görmem için olmuş olamaz... Ben yanılıyorum...
Ve uzun gelgitlerim sonucu çocuğa akşam mesaj attım. Evet oymuş, keşke yanımıza gelseydin dedi, keşke gitseydim! Bir daha geldiğimde görüşelim dedi, görüşürüm! Bay tarçınlı kahveyi görmüş kadar olurum...
Bir yandan korkarım, başkası var diyecek diye,
Bir yandan ya demezse diye sevinirim....
Ama şimdi döndüğünde dilerim bundan ona bahseder, ve dilerim ki ben onun aklına düşerim....
Çünkü bugün bütün dünya benim o derse gitmeyip de onun arkadaşını görmem için seferber olduysa, ve ben onun arkadaşını bile bir kahveci de görebiliyorsam, bunun bir sebebi olmalı!!!!!
Haksız mıyım? 

17 Nisan 2014 Perşembe

Allah'ım beni neyle sınadın?

Dün geceki mevzuya balıklama dalıyorum!
Adamın iki senedir devam eden bir ilişkisi var , utanmadan bana yazıyor. Kim mi? Hani şu ön pazarlıklı evlenme teklifi sunan adam! Evet dersen evlenme teklif edeceğim cümlesini duyduğum zat-ı muhterem. Şimdi diyeceksiniz ki o anda anlamadın mı? Anladım da benim kalbim el vermiyor insan dışlamaya arkadaşım. Neyse gel zaman git zaman konu başka boyutlara taşındı. Kimle buluşacak olsam o kötü , bu sana zarar verir, ben iyi niyetimden söylüyorum, vs vs. Yahu sana mı kaldı beni korumak arkadaşım sen kimsin?- Dikkat yazar burada yavaş yavaş sinirlenmektedir! - O'na kalsa herkes beni götürmeye çalışıyor, herkes kötü. Vallahi insan kendi içi neyse dışında da onu görür derler. Bir de üstüne demez mi ben seni kıskanıyorum diye. O an kafamda ampuller yandı benim, tamam kızım dedim bu herifin enerjisi senin kısmetini kapatıyor. Ondan böyle kurudun kaldın sen! Kestim muhabbetimi. Sonra bu yine yazdı, yine yazdı, yine yazdı. O lanet vicdanım yazıktır konuş dedi. O vicdanın ben ağzına sıçayım! Dün iş görüşmesindeyim, mesaj attı, cevap verdim. İş görüşmesindeyim diye, hadiiiii bu sefer de başladı işi kötülemeye. Ya beni kandırırsalarmış, vs vs. Delirdim! Ulan aşk hayatımı kuruttun! Sırada iş hayatım mı var? Neyse yine koydum postayı. Gece yine yazdı, kötüyüm vs vs. Dinnnnkkk vicdan, hadı kızım dedim yapma etme. Dinledim, tavsiye verdim, ki bi derdi de yok bence ama neyse... Demez mi ben seni diliyorum diye, yemin ederim o an beynimden fışkıran alevde yumurta pişerdi. Yaz sıcağına lüzum yok, böyle insanlar varken. Hadi dedim ya sabır. O konu kapandı kitaba geldik, orda da demez mi, bu kadar riskliyken iyi gitti nasıl hissediyorsun diye. Ne riski ulan, şimdi de sıra kitapta mı? Artık dayanamadım soğudum ben senden dedim. Ve alındı arkadaş. Çok çirkinlesiyormuşum ben. Tabii sevgilisi olup da başkasına yazan benim, O'nu saplantı haline getirip delirten benim, her sevincini bir olumsuzlukla kursağında bırakmaya çalışan benim değil mi?
Yok dostum ben çirkinleşmedim. Sen içinde ne varsa dışında onu gördün. 
Dilerim bir daha aramaz, bugün sadece bir instagram fotoğrafı beğenisiyle yırttım. Ararsa artık engelleyeceğim. 
Ay aklıma da med-cezir dizisindeki piyano hocası geldi birden. Tırstım.
Allah'ım sen koru yarabbim! 

16 Nisan 2014 Çarşamba

Delirdim!

Gece gece delirdim. Vallahi bazı insanlari DNAsına kadar incelemek istiyorum! Ah yarın bunu yazayım ben en iyisi ! 

14 Nisan 2014 Pazartesi

Facebook Dedektifi

Bugün günlerdir yazamadığım mevzuyu nihayet irdeleyeceğim:)
Şimdi malum  hepiniz şu bir kere tarçınlı türk kahvesi içemediğim ama onun muhabbeti vesilesiyle hayatımın aşkını yaşadığım zat-ı muhtereme aşinasınız... Benim geçen akşam nereden aklıma geldiyse bu adamın facebook profiline bakasım geldi, ama temiz çocuk, facebook'la hiç alakası yok, zaten son ayrılığımızda da her zaman olduğu gibi arkadaşlıktan çıkardığım için her şeyi kapalı, ama tamı tamına 8 ay sonra kapak fotoğrafını değiştirmiş. Bu tekstilci arkadaşımız kendisine yeni bir firma kurmuş , firmanın da logosunu kapak fotoğrafı yapmış. Ben de profilde açılan tek şey olduğu için fotoğrafı açtım. Kimler beğenmiş diye baktım, bir kaç erkek arkadaşı ve bir kız! Niye tek kız? O kızın özelliği ne? Bu kesin bunun sevgilisi dedim ve o anda kalbimin tam orta yerinden dalga dalga yayılan alev topuyla kızın profiline daldım. Kızın profilde her şey açık maşallah. Hemen yapıştırdım etiketi, yollu bu diye. Sonra bütün fotoğrafları teker teker inceledim, yok yok buna benim aşkım ( nereden benim oluyorsa?) hayatta bakmaz dedim. İletilerini de didikledim kızın, hani böyle aşkla ilgili bir şey paylaşmış mı diye, bulamadım. Sonra fotoğraflara bir daha döndüm. Benimkinde huydur çünkü, birine yazıyorsa muhakkak bir kaç fotoğrafını beğenir, nereden bu ergenlik derseniz, o taktiği 18 yaşına yeni girmiş erkek kardeşinden kapmış saf adamım... Neyse baktım kızın fotoğraflarından hiç birini de beğenmemiş. Tamam dedim Takıntı, korkulacak bir şey yok, bu Allah'ın yollusu, çirkini, profilini sergileyeni, bu adamın hiçbir şeyi olamaz. Çocuk yine her zamanki gibi işinde gücünde, kızı da boşuna itin götüne soktun, çık profilden...
Çıktım çıkmasına da sonra da kendime sövdüm. Niye ayrıldığın anda adamı Facebook'tan silersin ki? Hoş bir iki gün sonra sildim ama olsun, niye sildim? Ben bu adamı silmesem, sittin sene beni silmezdi, çünkü merak eder, çünkü silmek de adeti değildir. Hadi ondan öncekiler maldı, kendi profilimden silsem, çakma profillerden ekler bir müddet idare ederdim ama bu ilk ayrılığımızda bunu yaptığımda yemedi, öyle bir şansım da yok. Ha zannetmeyin ki benden bildi, çocuğun aklından bile böyle bir şey yaptığım geçmedi, ama yavşak yavşak konuşan o çakma kıza da hiç yüz vermedi, hatta sildi hemen, engelledi... Hiç unutmam gözümde o an elinde bir plaketle canlanmıştı " Yılın En Dürüst Erkeği"!  
Hey gidi günler hey, sonra da bana seni özledim yazmıştı zaten...
Bak konu nereden nereye geldi sayın okuyucu...
Neyse dönelim konumuza, ben bu profili didikledim ettim ama bir kaç gün sonra bir baktım, biz ayrılalı 1 sene olmuş...
Çok olmuş!
Ben hala adamın her şeyi kapalı profilinde iki üç tane saçma şeyle çımçımlanıyorum. Topla kendini kızım dedim. Ve inanır mısınız , topladım.
Dönse tabii ki uçarak dönerim, ama kendime söz verdim, artık O'nunla ilgili hiçbir şeyle ilgilenmiyorum. Profiline bakmıyorum. Geçen sene bugün yanındaydım, şu gün bana şunu demişti diyeceğim günler de geçti. Bir sene olmuş...
Dönse yine çok severim, ama gittiyse bitti artık. Kapak fotoğrafını da başkaları beğensin! Ben en anlamlısını zamanın da beğenmiştim zaten, üstüne de başka beğenen olmamış hıh!

13 Nisan 2014 Pazar

Allahım!

Nasıl yoğunum, bloga yazamadıkça nasıl içimde birikiyor anlatamam...
Yazar insan entel olur, rahat olur değil mi? Değil!
O kadar işinin arasında evde kabak oymayı bilmeyen annen varsa , entel entel kabak bile oyarsın da bloga mevzuları yazacak zaman bulamazsın. 
Neyse biraz daha biriksin bakalım, içimde patlamadan yazarım elbet...

9 Nisan 2014 Çarşamba

Teşekkür...

İki gün önce blog yazımı bitirirken bir sonraki yazımda eski sevgilimin Facebook'unda nasıl bir ameliyat gerçekleştirdiğimi yazacağımı söylemiş olabilirim, ama fark ettiyseniz ben ne zaman sonraki yazımda şunu yazacağım desem yazmıyorum. Sözünün eri değil bu kız demeyin. Demirsizim ben, vücüdumda demir yokmuş benim :( , o yüzden unutuyorum her şeyi...
Ama onu yarın yazacağım söz :) Baş ucuma not edip astım:)
Gelelim asıl mevzuya, iki kadeh şarap içip sapıtan yakın erkek arkadaş mesajları haricinde günüm çok güzeldi, kitabımı yollayacağım bir kaç şeker blogger arkadaşıma hazırlık yaptım. Tüllerin içine sardım kitabımı, kocaman kurdelelerle fiyonklar yaptım, şekerler hediye ettim , hatta tüylü kalem bile aldım. Bir bakıma çok minnoş görünse de hafiften kenar mahalle nişan kızı saçı gibi oldu ama olsun, yollayacağım insanlar o kadar kibar ki bunu benim yüzüme vurmayacaklardır...
Ha bir de sinirimi bozan bir olay daha oldu, ayaklarımı içine bolca himalaya tuzu atılmış ılık suda bekletip , ohhh be tüm negatifliklerimden arınıyorum derken yanıma ayaklarımı silecek havlu almadığımı fark ettim, bunda ne var demeyin, ıslak ayakla halıda yürüyün, derdimi anlar, ayrılık acısı da neymiş der, Nirvana'ya erersiniz. Neyse bu kadar geyik yeter mi? Bence yeter, gelelim asıl konuya,
Bugün twitter'dan çok tatlı geri dönüşler aldım, kitabımı okuyanlar güzel yorumlarını eksik etmemiş, bir de Dm'den konuşmak isteyenler oldu, seve seve kabul ettim, muhabbet ettim :) Aynı şeyi facebook sayfamda da yapıyorum. Mesaj atan herkese illa ki dönüş yapıyorum. Buradan da elimden geldiğince yorumlara cevap veriyorum. Bazılarının bildirimleri gelmiyor , kimse üstüne alınmasın :)
Demek istediğim şu, ben bugün çok mutluyum :)
İyi ki yaşamışım o zamanlar canımı yakan her şeyi!
Ve iyi ki yazıp sizinle paylaşmışım ...
Siz de yaşadığınız her ne olursa olsun, hayıflanmayın, vardır illa ki bir sebebi...
Hepinizi çok seviyorum, teşekkür ederim :)

7 Nisan 2014 Pazartesi

Eskileri okudum...

Geçen sene şu tarçınlı kahve içemediğim adam hayatımdayken yazdığım yazıları okudum ve öz eleştiri yaptım. Götüm kalkmış sanki adam bana geri dönünce. Yazıda bariz bir havalanma yok ama ben alttan alttan hissettim o zamanlar götüm kalkmış benim, vallahi bak. Böyle özlüyorum falan yazıyorum ama hepsinin altında bir havalanma var. Bak bak bana bak sen.... E o kadar havalanınca Allah verdi belami tabi benim. Hepsi havalandım diye, yoksa başka nedeni yok! Sinir oldum şu an kendime. O zamanki yazılarıma da sinir oldum. 
Sanırım ben geçen seneki beni çok kıskanıyorum!
Ve kıskandığım için bok atıyorum kendime... 
İşin gerçeği bana O'nu sevmek ne kadar da yakışıyormuş... 

6 Nisan 2014 Pazar

In a relationship with ayrıntısı...

Geçen hafta iki senedir ilişkisi olan yakın arkadaşımın evlilik teklifi rezervasyonunu birlikte incelemiştik...
Sonra ben bu konuyu kafamdan attım gitti, adam da benimle mesajlaşa mesajlaşa sevgilisinin yanına gitti. Yok korkmayın ben sonra buna aşık oldum falan yazmayacağım öyle bir durum yok, bugüne kadar olmamış, bir adama da aşık olmak için 4 sene bekleyecek değilim . Bu olay bana yapıştı kaldı sanırım...
Geçen hafta, yine böyle bilgisayar başında olduğum bir zamanda senelerdir facebook listemde olup da bana bir kez olsun nasılsın dememiş bir arkadaş bana naber deme gafletinde bulundu. Bir koyu muhabbettir gidiyor, muhabbet iki saati aşınca bende bir merak hali hüküm sürmeye başladı tabi, açtım paşamızın profilini didiklemeye başladım. Ya bu bana yazıyorsa bununla olabilir aslında bir şans vermek lazım dememle adamın ilişkisi olduğunu görmem, kızın profiline girmemle, adamın kıza evlenme teklif ettiğini görmem arasında 30 saniye var yok. Neyse haliyle ondan sonraki muhabbetlerimizde bende bir isteksizlik, bu niye yazıyor o zaman ya düşüncesi başladı. Yine de terslemedim. Çünkü ben bir şey fark ettim, ben böyle sevgilisi olup da bana yavşak yavşak yazan adamları terslemiyorum. Sevgilileri var diye trip atıyorum. Çaktırmadan laf sokuyorum falan. Sanki sevgilileri benmişim gibi. Hepsinde müthiş bir benzerlik var , bizim sevgililerimiz bize karışamaz havası. Halbuki ben biliyorum, bunlar kızların yanında illa ki süt dökmüş kedi, hariçten gazel okuyor paşalarımız. Ben uzaktan bakınca ideal sevgiliyim sanırım. Herkeste ah keşke onunla başlamasaydım, sen daha önce neredeydin havası. Ben neredeydim sahi? Nerede olacağım, birinin başının etini yiyorumdur ben de...
Bilmiyorlar ki gelen gideni genelde aratır. Yani ben de uzaktan göründüğüm gibi ideal sevgili falan değilim, boşuna sohbetimin mantık sınırlarının üst seviyelerinde dolaştığına bakmayın da diyemiyorum. Bir bakıyorum ki yazdıklarıma, insan neden sevgilisinin gittiği yerlere karışsın ya olur mu öyle saçma şey cümlesini bile kurmuşum. Kendimden şüphe ettim o an. Nasıl olmasın öyle bir şey.... Yani ben karışırım, üstelik öyle bir karışırım ki, o an attığım trip mesajları cm ile ölçülse kolum daha kısa kalır.
Neyse bu başı bağlı adamcıklarımızın konusunu atlattıktan sonra, dün bir de asker psikolojisiyle mücadele ettim. Bu arkadaşımızın bana yavşamasına ben sebep oldum sayın okuyucu. Ama tamamen saftiriklikten. Şimdi bu arkadaşımız benim üniversiteden arkadaşım olur. Arkadaş dediğim, okulda bir kez olsun selamlaşmadığın ama tanıdığın o çocuk tipi vardır ya, işte bu da o kadrodan. Ben bu adamı, mezun olduktan üç sene sonra bir gece rüyamda gördüm. Hatta adamı o kadar unutmuşum ki, rüyamda gördüğüm adamın o olduğunu facebook'ta görünce anladım. Ve çocuğa yazdım, seni rüyamda gördüm diye. Rüyamda gayet masumane bir evlilik rüyasıydı. Lakin bu onun askere gitmesine bir ay kala bana yavşamasına mani olmadı. Ben bu Kezban'ı götürürüm dedi herhalde , ben de buna uzun bir mesaj attım,ağır trip içerikli,bu da bana bir daha yazmadı, muhtemelen askere gitmeden önce daha mühim işleri vardı :) Askere gitti, muhtemelen gideli 4 ay olmuştur.Ve dün çat diye naber mesajı geldi. Ortaya karışık bir geyik çevirdik, üstü kapalı hafif kıvamlı ve bu sefer oldukça seviyeli bir yavşamayla karşılaştım. Trip mesajımın geçici de olsa işe yaradığı ilk adam olsa gerek...
Şimdi tüm bunlardan bize ne diyecekseniz, ben sosyal mesaj vereceğim, bunları onun için anlattım.
 "Başınızdan büyük bir aşk geçtiyse, ve ben bunu aşarım dediyseniz, sanırım evren size al aşabiliyorsan bu mallarla aş demek için saçma sapan denekler gönderiyor , onun için aşmayın, akışına bırakın... "

Not: Yarınki konumuz eski sevgilimin kapak fotoğrafını beğenen kızın profilindeki bir saatlik operasyonum, ve kendime çıkardığım altın değerindeki evrensel sonuçlar.
Haydi kalın sağlıcakla!

3 Nisan 2014 Perşembe

Öyle...

Bugün tadım tuzum yok pek. Bir şey olduğundan değil, yine kafamda kurduklarımdan belki...
Babam aklımda bugün, aslında çoktandır düşüyor aklıma, isterdim ki özgürce konuşabileyim onunla, şöyle baş başa 24 saat geçireyim. O da kurtulsa tipik oğlak burcu erkeği kimliğinden. Sadece içtiği nadir zamanlarda aşka gelmese de daha çok seni seviyorum dese bana...
Daha çok arasa mesela? Ben kendime ait başarılarımı anlatırken, anlamadan bakmasa, anlasa...
Ya da bir şeye kalkıştığımda hep o ne gerek var bakışını atmasa...
Bir sabah arasa ve sadece günaydın dese.
Taşındı mesela, bir kez evine davet etse.
Bir buluşmamıza da tek gelse, o deve karısını getirmese yanında.
Burada neler çektiğimi bir anlasa, O'na bir yanım çok kızarken, bir yanımın da O'nu kaybetmekten ne kadar çok korktuğunu dinlese uzun uzun. Korkma dese, belki o deyince korkmam.
Kendisine çok iyi baksa, sırf ben üzülmeyeyim diye...
Bana da iyi baksa, yaralarımı sarsa.
Ben varım, hep arkandayım dese. Ve gerçekten olsa, lafta kalmasa...
24 saat baş başa kalsak mesela,
Uzun uzun yeniden tanışsak...
İkimize ait bir dünyamız olsa, sadece birbirimize ayırdığımız zamanlarımız olsa...
Dolu dolu yaşasak dünyanın en kutsal aşkını,
O'nun donukluğu beni de dondurmasa,
Sinirli olmasa , yumuşasa, sevgi dolu olsa...
Ne kadar güçlü olduğumu, nelere göğüs gerdiğimi anlasa...
Hayata bir kez olsun benim gözlerimden baksa, ve o baktığı yerde nasıl güzel bir yere konduğunu görse, o yere layık olsa...
Birlikte fotoğraflarımız olsa,
Bilirim nefret eder fotoğraf çektirmekten, ben de ona çekmişim...
Birlikte sevsek, sevmediklerimizi...
Ve ben son buluşmamızda gözünde gördüğüm özleme sığınıp yaralarımı sarmak zorunda kalmasam...
İğneyle kuyu kazar gibi sevgiyi aramasam, kolayca ulaşsam.
Ve o hep iyi olsa, uzağımda olduğu için O'nu merak etmeme, binlerce takıntıma O'nu da eklememe gerek kalmasa...
Diyorum ya önce kendisine sonra da bana hep çok iyi baksa ...
Öyle işte, tadım tuzum yok bu akşam.

1 Nisan 2014 Salı

"Hayır"lı Bir Kısmet...

Hayatım boyunca etrafta nikah şekeri gibi dolanan kızlardan olmadım, aman ne olur evleneyim de başım bağlansın demedim. Demedim de , şu an bu konuyla hiç de övünmüyorum. Malum Türkiye'de kadın nüfus erkeklerden fazla, erkeklerin de adam olanı az. Yaş da olmuş 29. 30 sendromuna kalmış bir sene... Ben de bir takım gariplikler başladı. Zamanında umursamadığım evlilik teklifleri bir film şeridi gibi gözümün önünden geçmeye başladı, kıza bak ne çok evlilik teklifi almış demeyin, kısa film olur ancak. Lakin birini takaydım koluma da beni bu telaş almasaydı diye diye kendimi yiyip bitirmeye başladım.
Yaş 30'a yaklaşırken insanın hormonları değişiyor bence. Mesela bebekleri aşırı sevmeye başladım ben, bu hormonlarımın bana "Koca bul, çocuk yap" mesajı. Yolda giderken gelinlik dükkanlarına aşırı dikkatli bakmaya başladım, kendi kendime gelinlik seçmeye başladım. Bu da hormonlarımın bana " biraz daha düşünürsen evde kalacaksın" mesajı ama bu geç kalmış bir mesaj çünkü zamanında çok düşündüm ve adaylarımın kararsızlığım ve "gereksiz"(bu tartışılır) kaprislerimle iliğini kemiğini kuruttum. Armudun sapı,üzümün çöpü diye diye bugünlere geldim. Şimdilerde millet bulduğunu kapıyor , ortalıkta kimsecikler kalmadı ama zamanında benim de kendime göre bir kitlem vardı tabii. Yaş da öyle ortalıkta bir yaş ki, yaşıtlarımın büyük bir yüzdesinin ciddi ilişkisi var evlenmek üzere, benden bir tık üstteki jenerasyon ya evlenmiş, ya da boşanmış tövbe etmiş. Küçükler var -ki nedendir bilmem benimle fazla ilgilenirler-, onlarla da evlenemem.
İşte ben böyle bir hal içindeyim, aslında derin telaş içindeyim sevgili okur. Şimdi sen diyeceksin ki gündem fena sen ne düşünüyorsun, ben de hormonlarımın etkisi altındayım bir şey yapamıyorum. TV'ye bir bakan çıkıyor, ülkenin halini konuşuyor, ben arkadaşıma acaba bunun oğlu bekar mı diye soruyorum. Şimdi bir de bahar geldi, ben de bu güzel havalarda Suadiye Fenerbahçe arası deli danalar gibi sahilde yürüyüş yapıyorum. Haliyle bu güzel havalarda bebişleri görüyorum, yapasım geliyor. Hiç senden anne olur mu demeyin, derinlerde gizlenmiş bir anaç insan yaşıyor benim de içimde.
Sonra haliyle geçmiş ilişkilerimi düşünüyorum, eğer evlenseydim neler olurdu diye...
Hadi birlikte inceleyelim;
Atgözlüğü vardı bir tane -kitabı okuyanlar bilir- onunla evlenseydim ne olurdu? Ve şu an medeni hali ne?
Eğer Atgözlüğü ile evlenseydim muhtemelen Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü'nü bırakmamış olacaktım. Mezun olup kütüphane müdürü ya da arşiv görevlisi olacaktım. Muhtemelen üç beş tane döpiyesim olacaktı, sabah 9 akşam 5 çalışıp, hayatındaki en büyük ideali iddaa bayisi açmak olan kocama dükkan parası yetiştirmeye çalışacaktım.
Aradan 8 sene gibi bir zaman geçtiğine göre çocuğumuz olmuş olurdu, hatta bu sene belki de okula başlardı, okul masrafları falan derken...
Ay yok. Bununla iyi ki evlenmemişim.
Bu geçen yaz evlendi zaten, hem de kızın adı benimle aynı... İddaa bayisi de açamadı.
Sonra Cedric var, bunu da kitabı okuyanlar iyi bilir, bununla evlenseydim zaten şu an akıl hastanesinde ya da hapishane de olurdum. Haliyle çocuk da yapamazdık. En iyi haliyle bu ikisine de girmediysem bakımsızlıktan ölen biri olarak intihar edebilirdim. Yüz sabununa ne gerek var bizim evde sıvı sabun var, hem de basmalı olanından zihniyetine aynı evde kaç ay tahammül ederdim kestiremiyorum. Bunun da iki senedir ilişkisi var zaten.
Sonra Havai fişek var, bu da tarçınlı kahve yazısını yazdığım şahıs; valla bunu kayıracağım kimse kusuruma bakmasın. Bu ne yaparsa yapsın susardım herhalde, ama bu da alkolikti, her gece çilingir sofrası kurdururdu bana. Olsun güzel kurarım ben. Çocuğu hemen yapardım ben bundan. Hem bu boğa burcu erkeği, sadık da olurdu ah ah... Bu ne halde bilmiyorum, bilmeye de korkuyorum.
Neyse içim yanmadan bu konuyu da geçiyorum.
Sonrakiler çerez ama olsun onları da irdeleyeceğim, tanıyabildiğim kadar...
Hani bana köpekler istedi diye atlar ölmez diyen vatandaş var ya , onunla evlenseydim o bence eve arada bir gelirdi. Çocuk yapmışsak da muhtemelen seneler sonra öğrenir, hatta belki de hiç öğrenmez beni terk ederdi. Onunla hiç olmazmış. Bunun ilişkisi tahmin edersiniz ki yok.
Sonra şu bana eski sevgilisini anlatırken çıkma teklif eden var,
O bence benim topuklarıma sıkardı zaten. Daha balayında elim bir cinayete kurban giderdim. Hem zaten o bana geçen gün onun tuttuğu partiyi tutmuyorum diye vatan haini dedi. Ben bununla evlenmeyi bırak, bu saatten sonra kapıya çöp atmaya çıkmam. Bunun medeni halini söyleyemiyorum çünkü medeni kelimesi bunu tanımlamıyor. ( fena giydirdim )
Göründüğü üzere benim de hayatıma bir kişi girmiş aslında. Diğerleri sıyırmış geçmiş....
Şimdi madem evrene yolluyoruz mesajı, o da bize koca yolluyor, o zaman yaza kadar bir tane rica ediyorum. Eli yüzü düzgün, çoluğuna çocuğuna bakacak, beni de çok sevecek bir adam olsun.
Ciddiyim ona göre!!!