-->

29 Mart 2014 Cumartesi

Koy verme sakın!!!


Aslında bugün neden her gece yatmadan önce kocasına hazırlanan yeni gelin gibi hazırlanıyorum bunu irdeliyecektim ama gündem beynimi öyle meşgul ediyor ki benden yazı çıkmayacak anlaşıldı. 
O zaman ne diyoruz? Koy verme, oy ver diyoruz. Şimdiye kadar politikayla hiç ilgilenmeyen ben bile az buçuk bir şeylerden anlamaya başladığıma göre, herkesin ülkesine ayıracak bir günü olduğunu düşünüyorum. Seçme hakkı sana verilmiş en büyük şanstır, değerlendir onu! 
Şahsen ben, hayatımın aşkı yanına çağırsa bugün gelemem oy vermeye gideceğim diyecek durumdayım. Yarın akşam malum seçim sonuclarına kilitleneceğiz , ülkemiz için en hayırlısı neyse o olsun, güzel günler hep bizimle olsun diyerek , ilk ve son politik yazımı sonlandırıyorum. 
Bütün düşüncelerimi yazmayacağım tabii ki, blog kapanmasın sonra 😁
Sadece istiyorum ki Ata'm rahat uyusun artik...
Haydi sen de yarın oy ver! 

26 Mart 2014 Çarşamba

Çok Doldum...

Bugün nasıl saçma nasıl ipe sapa gelmez bir olay yaşadım anlatamam, anlatamam derken lafın gelişi tabi. Çatır çatır yazacağım buraya , resmen gözüm döndü.
Annem de bir heves, önüne gelene kızım kitap yazdı diye haber veriyor. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de öyle değil, bahsettiği insanların yaşları çok çok çok büyük. Tövbe Yarabbim bir gözü toprağa bakan, 83 yaşındaki adama gitmiş kitabımı anlatmış. Adam da gitmiş kitabımı almış. bir de üşenmemiş amcam, açmış çatır çatır okumuş. Okumuş da bir bok anlamamış. Bak şimdi bok yazdım ya bunu okusa kesin buna da laf ederdi. Vay efendim, ben nasıl o cümleleri yazarmışım da, ben ne ayıp şeyler yapmışım da, gel de beyin hücrelerinin yüzde 90'ını kaybetmiş bu adama dert anlat. Ay artık en sonunda dayanamadım, bu kitap 83 yaşındakiler için değil amca dedim. Edebi değer görememiş kitapta, ben de Türk klasiği yazmadım zaten. Kendisine bol kafiyeli bir kaç şiir yazardım lakin terbiyesi okumasına müsaade eder mi onu tam kestiremiyorum. İnsan da yaşlıya hürmet diye bir şey bırakmayan bir cins bu adam. Diyeceksiniz ki sen neden bunu bu kadar taktın? E benim adım Takıntı...
Bu böyle konuşunca kitabı okumaya yer arayan annem de bir mızmızlanmaya başladı. Ay yaktım gemileri, okursan oku dedim. Zamanında da günlüklerimi gizli gizli okurdu, valideye oradan alışkanlık kalmış olmalı. Yani hevesimi kursağımda bıraktılar. Moralim bozuldu bir anda. Duyan da kitapta kötü bir şey yazıyor sanacak. Ama amca o kadar kıt ki, arkadaşımın doğum gününü anlattığım bir sayfayı, 6 erkekle bir evde buluştum olarak algılamış, he amca he. Anne anne lafını üvey anne anlayan bir mal. Şimdi kimse de bana bozulmasın, kaç yaşında adama nasıl konuşuyorsun demesin. O da yaşına uygun davransın, hürmet ettirsin.
Belirtmek istediğim şey şu, 29 senelik yaşantımda ne yaşadıysam -ki çok sakin yaşadım- her anımın arkasındayım. Utanılacak bir şey olduğunu düşünseydim , yazmazdım, saklardım. Alnım açık, başımdan geçen her şeye gülümseyip, vardır bir sebebi deyip geçerim. Her yaşanmışlık bir derstir insana, ve her yaşanan biraz daha yol aldırır. Şimdi her geçen günüme, her ilişkime ve yaşadığım her ana iyi ki yaşamışım diyorum. Yaşamasaydım, ben ben olmazdım. Hatalar da yapılacak elbet, bunlar doğruları bulmanın tek yoludur. Ve hayat zıtlıklarla ayakta durur....
Ben halimden çok memnunum, yazdıklarımdan da. Bence oldu o kitap, sonuna kadar kitabımın da, yaşadıklarımın da arkasındayım.
83 yaşında, orta çağ da yaşamış amcaya mı sinirleneyim, bir heves gidip de önüne gelene kitabımı söyleyen anneme mi bilemedim.
Tek istediğim şu, kim birini eleştirecekse önce kendi içine baksın, Çünkü senin içinde ne varsa , karşındakinde ancak onu görürsün...
Ve benim için artık en doğru cümle;
"Kimsenin ne düşündüğü umrumda değil, çünkü onlar için yaşamıyorum"


Not: Beni yazdıklarımla ayıplayan amcanın komşusu onun boş vakitlerinde iç çamaşırcılara gidip kombinezon satın aldığını ve eve kadınları çağırıp onları giydirdiğini anlattı. Abovvvvvvvvvv kimlerin elindesin benim küçük , masum , güzel kitabım....
Ah anne ah....

25 Mart 2014 Salı

Annem, Kepçe, Evlilik Teklifi ( Dam Üstünde Saksağan Vur Beline Kazmayı )


Güne annemin odama gelip de üzgün üzgün kepçeye binemeyişini anlatmasıyla başladım. Operatörle sözleştikleri gibi uyanıp tam 08:40'da adamın yanına gitmiş, hatta önce mutfak camından adama seslenmiş, aç mı diye, açsa adama sandöviç hazırlayacakmış ama yetişememiş kahvaltıya :) Neyse gitmiş bizim Bayan Pire, operatörle yarım saat kadar mücadele vermişler, ama bizimki tırmanamamış kepçeye....Adam da ne mücadele vermiş ama, annemi aşağıdan ittire ittire...
Sonra gün içinde ne zaman inşaatın önünden geçsek, annem binme alternatifleri üretse de ben ağırlığımı koydum ve onu daha fazla inşaata yaklaştırmadım.
Üzgün ama atlatacaktır bunu eminim :)
O hırsla verdi kendini yemeğe, yedi sanmayın, ordu doyuracak kadar yemek yaptı. Arada da gördüm, mutfak camından iç geçire geçire kepçeye baktı. Neyse ki operatör, kepçenin bir küçük modelinin geleceğini söyledi de annem rahatladı. Kısmetse ona binecek, üstelik bu sefer ben de davetliyim... Binerse fotoğraflarını buradan paylaşacağım...
Garip başlayan güne garip devam ettim, çok yakın bir arkadaşımdan evlilik teklifi rezervasyonu aldım. Evet diyeceksem , teklif edecekmiş... Arkadaş biraz sağlamcı çıktı sanırım. Adamın iki senelik ilişkisi var. Benimle evlilik hayalleri kuruyor. Ben o kıza nasıl acıyorum anlatamam....
Bende de öyle bir vicdan var işte. Zaten olması da gerek. Çocuk da muhtemelen dalga geçiyordur, ama her şakanın altındaki gerçek payı da beni hafiften dürtüklemiyor değil. Vicdanım bana nasıl haykırıyor anlatamam. Ulan, her şeyi çocuk yapıyor, vicdan benimle uğraşıyor. Bir şey yapsam neyse...
Yalnız çocuğun soyadı da adıma pek bir yakışıyor... Plaza insanı gibi oluyorum onun soyadıyla...:)
Sonra vicdanım bana diyor ki, sen plaza insanı olmak istemiyorsun Takıntı, tersle hemen şu çocuğu...
Ben de tersliyorum.Vicdana itaat bizde baki...
Bazen de diyorum ki gelmişsin 29 yaşına , koy götüne rahvan gitsin. ( O ara vicdan bir kaç saniye uyuyor sanırım)
Öyle karışık bir gündü sayın okuyucu, sanırım bu gidişle yarın ben kepçeye bineceğim....
Neyse olmadı bunu da tarçınlı kahve içmeye götürürüm , o lanetle bir daha benimle görüşmez :) . Tarçınlı kahvenin lanetini bilmeyenler http://takintinindunyasi.blogspot.com.tr/2014/02/tarcnl-turk-kahvesi-meselesi.html den onu da okuyup öğrenebilirler.
Bu geceki yazıma küçük bir notla son veriyorum "Dün gece yazdığım yazıdaki tüm de ler bağlaç gibi ayrı duruyor, bunu ben değil bilgisayarım otomatik yapmış, düzeltmeye üşendim, ama görüntüye de taktım şu an. Malum takıntılarım var... 
İyi geceler...

24 Mart 2014 Pazartesi

Bayan Pire

Bu gün ele alacağım konu annem. Uzmanların da incelemeye alması gereken ve buralarda harcanan biri olarak en azından benim blogumda bir sayfayı fazlasıyla hak ediyor. Beni O'nu yazmaya iten son damlayı sona bırakarak , size bugün annemi "özetle" anlatmak istiyorum.
Bağdat Caddesinde kulağında bol taşlı kocaman pembe kulaklıklarıyla müzik dinleyerek dolaşan bir kadına rastlarsanız bilin ki o benim annemdir, diyelim orada denk gelmediniz, toplu taşımada kulaklıklarından son ses fışkıran müziğiyle, paylaşımcı ruhunu ortaya koyan, müzik dinleme aşkıyla ergenlere taş çıkartan kadın da benim annemdir. Şahsen ben o salonda kulaklıklarıyla müzik dinlerken , odamdan onu duyabiliyorum.
Bu bayan pire sabahın 6'sında kalkar, 8 gibi dışarı çıkar, yürüyüşünü ve günlük market alışverişini yapar, bütün esnafla kankadır benim annem, herkesin özel hayatını bilir, iki dakikada terapisini yapar. Sokağa çıktığı anda bütün alıcıları açıktır. Size baştan aşağı, inceleye inceleye bakan biri varsa o muhtemelen benim annemdir. Hatta bazen beni dürtmekten öte savurur, niye sağıma soluma bakmıyorum diye. Bunu yapmışsa yanımızdan muhtemelen yakışıklı bir çocuk geçmiştir ve o çocukla bakışmam gerekmektedir. Zaten ona kalsa benim içim ölmüş.
Bir de sosyal medya uzmanıdır kendisi, ne hikmetse o Facebook kendi kendine çıkış yapar. O bir şey yapmamıştır ama giremiyordur. Ne var ki şifresini girer olur biter demeyin. O şifrelerini asla hatırlamaz, mail adresinin de şifresini hatırlamaz, ve ben bu olayı çözmediğimde de bir ergen edasıyla suratını asar. Yaklaşık 6 aydır Facebook annemin ekmeği , suyu gibi bir şey oldu. Telefon elinden düşmüyor. Evde , yolda , yatakta annemle telefonu bu Facebook yüzünden muhteşem ikili olmuş durumda. O arkadaşlarıyla mesajlaşmaları bir türlü bitmiyor. Kısaltarak yazılmış kelimeler, gülen yüzler havalarda uçuşuyor. Durum böyleyken birden kendimi anneme yeter nedir senin bu bik bik mesajlaşman , çok oldu artık cümlesini kurarken buldum. Kişilik bozukluğu oldu ben de , ergen çocuğum var hissine kapıldım. Teknolojiyle yeni tanışan, Facebook'a düşkün anneyle baş etmek çok zor. Bir de iyi niyetli, kim eklese kabul ediyor, biri bir şeyini beğense teşekkür ediyor. Anne diyorum, bu kim, bununla niye arkadaş oldun, arkadaşının , arkadaşının, arkadaşıymış, yok efendim meslektaşmış, yok efendim iyi biriymiş o anlarmış. Bana olsa, küfür eder engellerim. Kendisi baya hümanist çıktı. Kontrol etmedim ama muhtemelen benden daha çok arkadaşı vardır.
Neyse sosyal medyayı bir kenara bırakırsak, bir de annemin kendine ait bir lugatı vardır. Çöz çözebilirsen, onun zihninde her şeyin  adı başkadır. Ezbere bilmezsen anlatamazsın. İnsanlara da kendi yakıştırdığı bir isimle hitap etmekten yanadır. Ve düzelttiğinde de ağır tepkiyle karşılaşırsın. Ben annem sürekli adını yanlış söyledi diye doğrusunu tekrarlayan birini , annemin yarım saatlik beyin yıkamasıyla, yeni adını kabullenmiş ve gözleri baygınlıktan yarıya inmiş vaziyette buldum. Adam kimlik değişimine girdi resmen.
Benim de başıma bu isimlerle alakalı bir durum geldi tabii,
Geçen hafta annemle yine caddedeyken para çekmek için ayrı bankalara gitmemiz gerekti ve onun işi benden önce bitince beni aradı. "Gariban Kafe'nin" oradaki ışıklarda buluşalım dedi, orası neresi dememe de fırsat vermeden kapattı.
Ulan diyorum, Bağdat Caddesinde Gariban Kafe diye bir yer yok. Zaten o isimde bir yer de açılmaz. Sonradan öğrendim ki Carribou Cafe annem için Gariban Kafeymiş... O gün bu gündür içimde adamlara karşı garip bir acıma hissi başladı. Her daim tıklım tıklım olan kafeye annemin sayesinde acır oldum.
Bir de annemin meşhur aramaları vardır.
Birlikte bir yere gitmediysek, annem ruhen benim yanımdadır, ve bu ruh, bedenlenmek için telekomünikasyondan beslenir. Ben annemle aynı semtte ama ayrı yerlerdeyken annemin beni arayıp, oralarda hava nasıl sorusuyla bile karşılaştım. Tabi siz gülüyorsunuzdur ama bu aramalar bizim tek kavga sebebimizdir. Neyse konuyu sevimsizleştirmeyelim. Bir de onun dışarı da benim evde olduğum zamanlar vardır, ki o benden daha sosyal biridir ve bu durum çoğunluktadır. O dışarıdayken, o telefon nadiren açılır. Üçüncü çalışa kadar açmadığımda paparayı yiyen ben, 26 cevapsız aramam, üç panik atağım ve o panikle bir yükselip bir düşen tansiyonumdan devrilmiş gözlerimle anneme takriben bir saat sonra ulaşırım ve ay canım pardon duymamışım, neden bu kadar korktun ki tepkisiyle karşılaşırım. Ve yine içime o manyak anne kaçar, o lanet kulaklıklarından duymamışssındır, nedir bu müzik dinleme , yettin artık sen cümlelerini kuracak konuma gelmişimdir. Ve annem yine aynı rahatlıkla salına salına evine döner....
Bu örnekleri detaylandırmaya devam edersem, ikinci kitabımı annemin üzerine yazmam gerekecek, çünkü annemle her yeni gün yeni bir maceradır.
Ama beni annemi yazmaya iten diyalogumuzu buraya yazmadan tabii ki yazıyı bitirmeyeceğim;

Bu öğlen, mutfakta ben kahve yaparken, annemde kedinin ciğere baktığı gibi yan inşaata bakmaktaydı...

-Annem: Hayatta en çok istediğim şeylerden biri şu kepçeleri kullanmak
-Takıntı: Ne kepçesi anne, çorba kepçesi mi?
-Annem: Yok, ne çorbası yea, şu inşaattaki kepçeleri görmüyor musun? Adam ne güzel kullanıyor.
-Takıntı: Anne, saçmalama, hem zaten yasak onları sen kullanamazsın.
-Annem: Yooo, ben çocuklarla konuştum bu sabah, söz verdiler, beni bindirecekler kepçeye, bugün ellerim doluydu, başka güne söz aldım.
-Takıntı: Guluk ( yutkunma sesi )

Evet sayın okuyucu, annem yarın yan inşaata kepçe kullanmaya gidiyor...
Öbür gün de harç karar artık...

21 Mart 2014 Cuma

Benim yüzümdeeeeennnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn !


İçimde bir felaket tellalı besliyorum ben, o içimde vır vır vır konuşan ucube her kimse - ki mümkün değil , ultra pozitif ben o olamam- artık çıksın gitsin.
Kendi iç sesime yaptığım bu kısa ve öz çemkirmeden  sonra bir kaç gün önceki mevzuya girişimi yapayım artık değil mi? 
Bundan iki gün önce yayın eviyle yaptığım görüşmeden sonra önce içimi tatlı bir telaş kapladı. Kapladı da o içimdeki şom ağızlı bir konuştu ki...
Kendi kendime şimdi ben bu haberi Twitter'dan paylaşayım da hevesimi alayım dememle, ortada hiç böyle bir durum yokken o içimdeki şom ağızlı bana resmen şunu söyledi; " Senin kitap çıktı ya Twitter bile kapanabilir"
Yuh dedim artık , yok daha neler.
Burası gelişmiş bir ülke, demokrasi var bu ülkede...
Böyle bir şey olamaz.
Kimsenin paylaşım hakkı engellenemez.
Ertesi gün çat. Twitter kapandı.
Bu benim suçum sayın okuyucu, o içimdeki ucubeyi susturamadım gitti.
Bu ucube bana zamanında o çocukla ayrılacaksın, bu çocukla ayrılacaksın diye diye de beni paranoyak yapmıştı. 
Sonra bunlar beni bırakır diye diye , dayanamayıp ben bıraktım.
Bu ucube bana yok sen şuraya gitme , buraya gitme de dedi. Gitmedim.
Öyle bir iç ses ki bu, bedenlense, isterim ki bütün eski sevgililerimin hayatına bir kez girsin de hepsi benim ne sakin , ne ılımlı ne olumlu bir kız olduğumu anlasın...
Aman diyorum, sizde de böyle bir iç ses varsa, tez zamanda susturun onu.
İpini bıraktın mı, kaptırıp gidiyor. Twitter bile kapandı, daha ne diyeyim ben.

19 Mart 2014 Çarşamba

O gün gelmiş😄

Kim derdi ki , boynu bükük bir emekli edasıyla banka sırası bekleyip, tırnak etlerini kemirirken, twitterdan kitabının çıktığını öğreneceksin? 
Yahu böyle bir şeyi kim niye desin ki?
Ayrıca bu cümle emekliler tarafından yanlış anlaşılır mı? Anlaşılsa tepki olur mu? Tepki olsa sansasyon yaratır mıyım? Reklamın kötüsü olur mu? İyisi olur mu? Olsun mu? Ne olsun?
Bence hayırlı olsun :) 
Kitap çıktı :)  
Hangi bölümü daha çok sevdin derseniz onların hepsi benim bebeklerim geyiğine vururum. Öyle de bir sanatçı kişilik yatıyor ruhumun derinlerinde.
Beni bir heyecan sardı sayın okuyucu...
Dilerim kitap herkese ışık tutsun da, ipe sapa gelmez adamlar için böğrünüzü delmeyin. 
Delmeyin ki adam olsunlar ! 

4 Mart 2014 Salı

Random Gülelim mi?



Geçen hafta gittiğim bir kitapçıda Tuğçe Işınsu'nun kart destelerinden birinin paketinin açık olduğunu gören ben , millete çaktırmadan çektiğim bir kart sonucu bu yazıyla karşılaştım. Böyle altın değerinde bir bilgiyi de sosyal medyada paylaşmak adına anında fotoğrafladım. Bunları yaptım yapmasına da insanın elinde değil yani, bir yanı tesadüftür derken bir yanı da bu bir mesaj mıdır deyip de hafiften hafiften ümitleniyor. Ümit fakirin ekmeği sevgili okuyucularım, ben de bu aralar sevgi fakiri, eski sevgilisini özleyen ve her daim onu dileyen bir zavallı olarak kendi kendime acaba dedim... Hayatta mucizeler de var değil mi? Yani olmalı...
Ayrılalı neredeyse bir sene olmuş, onun yakın arkadaşlarının tabiriyle hayatını s.ktiğim, bana kalsa melek gibi davrandığım , hayatımın tek aşkı beni arasa, çıkar Taksim Meydan'ında soyunurum herhalde, abarttım mı? Evet abarttım, bir kere kendisi çok kıskançtır ve böyle bir şey yaparsam beni sonsuza dek terk eder.
Bak bak bak yalnız adam döndü de , benim soyunmam kaldı... Bir karttan geldiğim yere bak.
Neyse konumuza dönecek olursak,
Ben bu kartı çektim, ümitlendim vs vs ... Sonra da unuttum gitti kartı.
Yani takıntılıyım ama o da bir yere kadar.
Sonra Cumartesi günü sabahın 7'sinde telefonumun bangır bangır çalışıyla yatağımdan zıpladım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı, babama bir şey oldu ve biri de bana haber veriyor senaryomla aldı mı beni bir titreme...
Babam iki kere kalp krizi geçirdiği için ne zaman böyle kayıtlı olmayan bir numara arasa beni bir panik sarar. Kadrolu senaryomdur bu babama bir şey oldu senaryosu. Titremekten telefonu açamadım bir süre, sonra da tüm gücümü toplayıp sabahları bir travestininkiyle yarışacak tondaki sesimle telefonu açtım. 
Sabahın 7'sinde gevşek gevşek naber napıyorsun diyen adamı da haliyle tanımadım, kimsin dediğimde de demek numaramı sildin ben ".....". Tripli cevabımı aldım.
Blogumu takip edenler bilir, etmeyenler de lütfen Aralık yazılarıma baksın , benim hayatımdan bir at geçmişti. İşte bu at arkadaşımız sabahın 7'sinde beni aradı sayın okuyucu. Aradı ve benimle bir güzel dertleşti. Hatta gel çay içelim de dedi. Ulan, saat sabahın 7'si, Allah'ın gevşeği....
Tabi ben bunların hiç birini ona söylemedim. Sadece arada çaktırmadan , usul usul laflarımı soktum. Derdini dinledim. Engin bilgilerimle ona çözüm buldum( hiç biri işe yaramayacak eminim). Ha bir de onun sokağına taşındığımı söyleyememiştim kavgalı olduğumuzdan ötürü, onu söyledim. Oh çok rahatladım. İçimde patlamadı nihayet.
Neyse yaklaşık yarım saatlik muhabbetimizden sonra atın şarjı bitti telefon kapandı. Sonrasında ses soluk yok...
Pazartesi günü her zaman gittiğim kafedeyim, gayet entellektüel bir şekilde kitabımı okuyup, entellektüelliğime ters düşen bir şekilde sabah yüksek dozda tükettiğim kakaolu helvanın midemde yarattığı tahribata çözüm olarak sodamı içmekteydim ki, çat bir mesaj!!!
Yok, yok at değil...
Yine blogu okuyanlar bilir, bilmeyenler Ocak ayına bakabilir, hayatımdan bir de ilişki demeye bin şahit ister biri geçti. Mesajı atan o, hem naber diyor, hem mesajlara döver gibi cevap veriyor vatandaş. Yine bir şeye bozulmuş ama, ben her zamanki gibi neye bozulduğundan bir haberim. Çünkü o bana vahiy gelmesini bekliyor, derdini açıklayamıyor. Neyse onun da karın ağrısını anlamadım sonuç olarak.
Ama kartın dedikleri çıktı mı, çıktı ...
Bir an gidip satın almayı da düşündüm ama sonra b.kunu çıkartırım diye vazgeçtim. Çünkü evde deste deste fal, melek kartı vs. var ve ben özellikle, yüksek dozda özlem, ayrılık acısı ya da sıkıntı çektiğim zamanlarda bu kartlara günde 20 kere bakıp, hepsinde de farklı anlamlar çıkartmaya çalışarak kendi devrelerimi yakabiliyorum.
Yalnız bu kartın hemen ardından başıma gelen bu iki vak-a dan sonra sevgili evrene şu mesajı yollamak istiyorum.
"BUNLAR DEĞİL KANKA BUNLAR DEĞİL!!!!!!"
Haydi ben bir fal bakayım, siz de blogda biraz gezinin isterseniz :)))))

2 Mart 2014 Pazar

Arkası yarın :D

Şimdi hiç yazasım yok ama bir kart çektim , sonrasında garip tesadüfler yaşadım :D Yarın yazacağım....
İçimde patlamasın diye bunu söylemek istedim...
Öpüldünüz :D