-->

4 Mart 2014 Salı

Random Gülelim mi?



Geçen hafta gittiğim bir kitapçıda Tuğçe Işınsu'nun kart destelerinden birinin paketinin açık olduğunu gören ben , millete çaktırmadan çektiğim bir kart sonucu bu yazıyla karşılaştım. Böyle altın değerinde bir bilgiyi de sosyal medyada paylaşmak adına anında fotoğrafladım. Bunları yaptım yapmasına da insanın elinde değil yani, bir yanı tesadüftür derken bir yanı da bu bir mesaj mıdır deyip de hafiften hafiften ümitleniyor. Ümit fakirin ekmeği sevgili okuyucularım, ben de bu aralar sevgi fakiri, eski sevgilisini özleyen ve her daim onu dileyen bir zavallı olarak kendi kendime acaba dedim... Hayatta mucizeler de var değil mi? Yani olmalı...
Ayrılalı neredeyse bir sene olmuş, onun yakın arkadaşlarının tabiriyle hayatını s.ktiğim, bana kalsa melek gibi davrandığım , hayatımın tek aşkı beni arasa, çıkar Taksim Meydan'ında soyunurum herhalde, abarttım mı? Evet abarttım, bir kere kendisi çok kıskançtır ve böyle bir şey yaparsam beni sonsuza dek terk eder.
Bak bak bak yalnız adam döndü de , benim soyunmam kaldı... Bir karttan geldiğim yere bak.
Neyse konumuza dönecek olursak,
Ben bu kartı çektim, ümitlendim vs vs ... Sonra da unuttum gitti kartı.
Yani takıntılıyım ama o da bir yere kadar.
Sonra Cumartesi günü sabahın 7'sinde telefonumun bangır bangır çalışıyla yatağımdan zıpladım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı, babama bir şey oldu ve biri de bana haber veriyor senaryomla aldı mı beni bir titreme...
Babam iki kere kalp krizi geçirdiği için ne zaman böyle kayıtlı olmayan bir numara arasa beni bir panik sarar. Kadrolu senaryomdur bu babama bir şey oldu senaryosu. Titremekten telefonu açamadım bir süre, sonra da tüm gücümü toplayıp sabahları bir travestininkiyle yarışacak tondaki sesimle telefonu açtım. 
Sabahın 7'sinde gevşek gevşek naber napıyorsun diyen adamı da haliyle tanımadım, kimsin dediğimde de demek numaramı sildin ben ".....". Tripli cevabımı aldım.
Blogumu takip edenler bilir, etmeyenler de lütfen Aralık yazılarıma baksın , benim hayatımdan bir at geçmişti. İşte bu at arkadaşımız sabahın 7'sinde beni aradı sayın okuyucu. Aradı ve benimle bir güzel dertleşti. Hatta gel çay içelim de dedi. Ulan, saat sabahın 7'si, Allah'ın gevşeği....
Tabi ben bunların hiç birini ona söylemedim. Sadece arada çaktırmadan , usul usul laflarımı soktum. Derdini dinledim. Engin bilgilerimle ona çözüm buldum( hiç biri işe yaramayacak eminim). Ha bir de onun sokağına taşındığımı söyleyememiştim kavgalı olduğumuzdan ötürü, onu söyledim. Oh çok rahatladım. İçimde patlamadı nihayet.
Neyse yaklaşık yarım saatlik muhabbetimizden sonra atın şarjı bitti telefon kapandı. Sonrasında ses soluk yok...
Pazartesi günü her zaman gittiğim kafedeyim, gayet entellektüel bir şekilde kitabımı okuyup, entellektüelliğime ters düşen bir şekilde sabah yüksek dozda tükettiğim kakaolu helvanın midemde yarattığı tahribata çözüm olarak sodamı içmekteydim ki, çat bir mesaj!!!
Yok, yok at değil...
Yine blogu okuyanlar bilir, bilmeyenler Ocak ayına bakabilir, hayatımdan bir de ilişki demeye bin şahit ister biri geçti. Mesajı atan o, hem naber diyor, hem mesajlara döver gibi cevap veriyor vatandaş. Yine bir şeye bozulmuş ama, ben her zamanki gibi neye bozulduğundan bir haberim. Çünkü o bana vahiy gelmesini bekliyor, derdini açıklayamıyor. Neyse onun da karın ağrısını anlamadım sonuç olarak.
Ama kartın dedikleri çıktı mı, çıktı ...
Bir an gidip satın almayı da düşündüm ama sonra b.kunu çıkartırım diye vazgeçtim. Çünkü evde deste deste fal, melek kartı vs. var ve ben özellikle, yüksek dozda özlem, ayrılık acısı ya da sıkıntı çektiğim zamanlarda bu kartlara günde 20 kere bakıp, hepsinde de farklı anlamlar çıkartmaya çalışarak kendi devrelerimi yakabiliyorum.
Yalnız bu kartın hemen ardından başıma gelen bu iki vak-a dan sonra sevgili evrene şu mesajı yollamak istiyorum.
"BUNLAR DEĞİL KANKA BUNLAR DEĞİL!!!!!!"
Haydi ben bir fal bakayım, siz de blogda biraz gezinin isterseniz :)))))

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder