-->

29 Kasım 2014 Cumartesi

Bir daha tarçınlı kahve mi? Tövbe!

Kafamın içinde Sertab Erener umrumda değil iyi ki bitti, omuzlarımdan koca bir yük gitti diye haykırıyor gece gündüz, arada bir Halil Sezai İsyan diye bağırıyor. Keşke aptal olsam, içimden fışkıran hafiyecilik oyunu aşkı olmasa diyorum. Yok abarttım o kadar değil. Ama keşke o kolları kaslı erkek tipli kızla İncir Reçeli 2'ye gitmeseydi diyorum. Ben o filme Kırmızı Kafa'yla gittim. Hemcinsim olmasına rağmen , film yarım saat daha sürse birbirimize hallenecektik. Sen bunu bana nasıl yaparsın? Diyemiyorum...
Kimim ki ben diyeyim?
Hikayenin başına döneyim hemen...
Bay Tarçınlı Kahve'mizin çok yakın evli çift arkadaşları var. Bu tehlikeli çift yüksek ihtimal adamımıza bu profilinde yüzünü göstermeye utanan, kaslı kollarını sergileme merakı olan kızımızı -nerden bizim oluyorsa pislik- ayarlamaya niyetlendi. İlk akşam, kahve içildi, kahvenin yer bildiriminin altında dörtlü yorumlaşmalar yapıldı. Gece açtım whatsapp'ta adamın sayfasını bekledim, habire çevrimiçi oldu. Dayanamadım yazdım. O bahsettiğin kıyafeti Kübra giysin bundan sonra diye... Ve çok eğlenceli bir şekilde mesajlaşıldı. Hatta bildiğin açıklama bile yaptı bana, kızla alakası olmadığına dair. Evet , başkası dese inanmam, salak değilim, ama O deyince inanırım, O'na özel salak olduğumdan değil. Çünkü O yalan söyleyecek kadar küçülmedi hiç, ve küçülmezdi, yalan söylemesini gerektiren bir konumda da değildik. İnandım.
2 gün sonra...
Önce bir kafeye, sonra filme , sonra da rakı içmeye gitti bu 4'lü grup...
Ve ben O'nunla hiç sinemaya gidemeyeceğimi düşündüm. Hiç öyle hayaller kurmadığımızı, sığ hayallerimizi düşündüm. Hiç sinemaya gitmek istemedi benimle, ve o böyle filmleri de sevmez , bunu düşündüm.
Son mesajımı attım;
"İsteyince İncir Reçeli'ne bile gidebilen biriymişsin, Hoşçakal."
Ve cevap vermedi, rakı içmeye gitti, kaslı kızla.
Peki noldu sonra?
Sabah uyandım, eksikliği yoktu, O bana mesaj atmaya başladığı günden beri kim mesaj attıysa, tek bir karşı cinse cevap bile vermemişim bunu fark ettim.
Bu kadar sadakate gerek yoktu tabii ki, ama severim abartmayı ben.
Ben anladım ki, yarım kalmak bizim için yazılmış bir hikaye, kaç kere baştan yazarsak yazalım, sonu hep aynı. Olmuyor.
O kızla durumu nedir bilmiyorum. Açıkçası umursamıyorum da, bunu yazarken ben bile kendime inanamıyorum, hücrelerinde yüksek dozda merak barındıran ben, bunu gerçekten umursamıyorum. O ya da bir başkası , kim olursa olsun, gitsem, ağzını burnunu zımparalanmamış duvara sürtsem neye yarar? Bıyıklarını aldırdığı yerle anlaşıp, ağdayla dudağını yaksam? İple kaşlarını alan kıza rüşvet versem, aradan kirpiklerini de götürse, aylarca badem yağı, sarımsak, hint yağı sürse, gözleri yansa, ağlasa , gittikleri mekanlarla anlaşsam, sahte rakı içirtsem kör etsem, bacaklarını kırdırsam, köpekle kovalatsam, yediği yemeğe kıl koydursam, gittikleri sinemaya osuruk bombası attırsam n'olur?
Bi dakika yalnız güzel olur...
Neyse, değmez .
Çünkü ne o kız ne de bir başkası değil 5 senedir dönüp dönüp aradığı.Bununla övünmüyorum, buna güvenmiyorum. Bir daha gelir mi , bilmiyorum. Ama ben O'na bir daha gitmem biliyorum. Bu da bana yetiyor.
Belki de sadece kendi senaryom bu, belki de sadece arkadaşlar ve ben gereksiz bir senaryoya kurban ettim bizi....
Ama demek ki eksikmiş bir şeyler.
Ben sadece aramasını beklemişim, ve aramış.
Ya da böyle sayalım, ve unutalım. Unutalım der demez unutalım.
Tarçınlı kahve de içmem ben bir daha!
Yoluma bakarım.

Derken adam yer bildirimimi beğendi ya....
Bu beni nikah masasından bile kaldırır!

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder